Handke'nin annesi Nazi dönemi, 2.Dunya savaşı ve sonrası tüketim toplumunu kapsayan yaşamı boyunca gözlerden ırak bir yaşamı seçti, ta ki aşırı dozda uyku hapı içip kendi canını kıyana kadar. Kitapta Handke, annesi hakkında bildiklerini yada bildiğini sandıklarını kayda geçirirken, romanlarındaki suskunluğunun benzerini -tarif edilemez acısı kök salmadan- bir ağıda dönüştürüyor. Sade olduğu kadar şiirsel bir dille kaleme alınmış bu anlatı; aşk, öfke, hayranlık ve keskin bir tarihsel bakış açısıyla dolu olduğu kadar, yazarın kariyerindeki en dolaysız ve yoğun yapıtlardan birini oluşturuyor. (Arka kapaktan )
Zamanın koşullarında geleneksel ve sürekli biriktiren bir baba, silik bir anne, savaşın getirdiği yoksulluk, evli bir adamdan çocuk, ikinci evlilik için savaş mağlubu Almanya'ya gidiş, sarhoş ikinci eş, yenilen dayaklar arasında çocuk düşürmeler, Avusturya'ya ailesine dönüş, kocasına sahip çıkış, tekrar hamile kalmalar, yaşanan müthiş yoksulluk ve gurur, tasarruf ihtiyacı, karneler arası koşturma ve sonunda baş ağrıları ile gelen büyük tükeniş: Sevdiklerine veda mektubu yazarak uyku haplarıyla gelen.
2019 Nobel ödüllü yazarın bu samimi ve kısa anne öyküsü, müthiş betimlemeler ile imgeler arasında lirik tatlı diliyle etkiledi beni. Sefalet ve acının yoğrulduğu öykü lezzetinde olağanüstü bir ustalık.