Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Genel eğitim konusunda bir fikir edinmek istiyor musunuz? O zaman Platon’un Devlet’ini okuyun. Bu, kitaplar hakkında yalnızca başlıklarına bakarak bir kanıya varanların sandığı gibi, bir politika yapıtı değildir. Şimdiye kadar yazılmış en güzel eğitim kitabıdır. Düşler ülkesine gönderme yapmak istendiğinde Platon’un kurumunun adı verilir: Eğer Lykurgos kurumunu yalnızca yazılı olarak ortaya koymuş olsaydı, bu kurumu çok daha düşsel bulurdum. Platon insan yüreğini arıtmaktan başka bir şey yapmadı; Lykurgos ise bozdu.
Sayfa 14 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
"Kaba güç"
Toptan katılmalara karşıydı, kimsenin kendi yerine düşünmesini istemiyordu. Sistemleri aşan bir bireysel özgürlük arayışı ve onuruna sahip olduğunu düşünüyordu ama ne zaman kendi kafasıyla düşünme özgürlüğünü savunsa düzen koruyucularının da düzen yıkıcılarının da karşısına dikildiklerini görüyordu. Ona göre bu dünyanın çözümü politika değildi. Kitle heyecanlarından, coşmuş kalabalıkların bilinçsiz kabarmalarından ürküyordu. (...) her zaman ürküten kabarış, ayrıntılara inmeyen, her an, her isteyenin kullanabileceği kaba güçtü.
Bülent'e dair
Reklam
Bir yanda halk vardır; bir yanda halkın cevherine kök salmış asalaklar. Bir yanda halkla var olan duygular; bir yanda halkın duygularına kurulan pusu.
Sayfa 2 - Everest yayınları Kasım 1976Kitabı okuyor
Bizim ömrümüz, bütün suçlarımızı muhaliflerimize yüklemekle geçmiştir. Büyük politika sandık bunu...
insanların icadı, kolay ve acısız bir sömürü yoluydu politika. tıpkı bütün diğer insani kurumlar gibi.
Sayfa 66
Zekaları bakımından birbirine hiç benzemeyen insanlar, bazı defa aynı isteklere, aynı hırslara, aynı duygulara sahip olurlar. Din, ahlak, po­litika, sevgi, nefret gibi duygular alanına giren şey­lerde, en yüksek insanlar, adi bireylerin derecesini pek geçemezler. Ünlü bir matematikçi ile kunduracı arasında entellektüel karşılaştırma bakımından uçurum bulunabilir. Fakat ahlak ve inanç bakımından ya hiç fark yoktur, veyahut da varsa da pek azdır.
Reklam
O zaman Koraltan ellerini çaresizlik içinde açtı, ümitsiz bir eda ile: — Ne bileyim Cihadcığım, dedi, ne bileyim? Kader... Sonra Çankaya istikametini başıyla gösterdi: — O da, ben de, takılmışız bu Menderes'in arkasına gidiyoruz. İnşaallah akıbetimiz iyi olur...
Ermeni patırtılarına Osmanlı padişahının papuç bırakmaması, aldığı isabetli tedbirler ve yürüttüğü akılcı dış politika sayesinde Ermeni emellerine set çekmesi, Ermenileri çileden çıkarmıştı. Son çare olarak "padişahın ortadan kaldırılması"na çalıştılar. Ermeniler için başka çare kalmamıştı. Çünkü zaman geçtikçe Sultan Abdülhamid'in siyaseti ağır basıyor, Ermeni propagandasına kapılmış bazı Avrupalı aydınlar gerçekleri görmeye başlıyordu. Bu sebeple Ermeni çeteciler Sultan Abdülhamid'i öldürmeye karar verdiler.
Sayfa 489 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okuyor
Romanı, halkı eğitmek amacı ile kullanma konusunda Ahmet Mithat'ı izleyen Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın ondan ayrıldığı nokta, getirmek istediği değer değişikliğinin çok daha köklü olmasıdır. Ahmet Mithat temelde, halkın, İslam ideolojisinden kaynaklanan değerlerini paylaşan bir adamdı. Gürpınar ise politika, ahlak ve din alanlarında halkın görüşünden çok ayrı fikirler besliyordu.
...ortaya atılan soru şudur: Akılsal ve bilimsel yöntemlerin çığ gibi büyüdüğü ve her tarafa yayıldığı bir çağda, devlet adamlarını genel oy sistemi ile seçmek ne kadar makul ve meşrudur? Bu sorunun arkasından yapılan tespit şudur: Siyasal eşitlik ilkesi, yönetimi kamuoyuna, yani devlet işlerinden anlamayan kolayca manipüle edilebilir bir kitleye teslim etmektedir. Bu durumda demokrasi bilgisizliğin kaprisi, hatta zorbalığı haline dönüşmektedir.
Reklam
O, herkese eşit mesafede durmak istiyordu. Her görüşe değer veriyor, her fikre saygı duyuyordu. Zaman zaman arkadaşları bu tutumunu acımasızca eleştirseler de O, bu düşüncesinden vazgeçmiyordu. Yüksek sesle yapılan politik tartışmalardan kaçınıyordu. Kimseden çekindiğinden değil, arkadaşlarına saygısındandı geri duruşu… Halbuki birçoğundan daha fazla okuyor, gündemi takip ediyor, ancak güvendiği ortamlarda fikrini söylüyordu… Tartışmanın tırmanmayacağından, kırıcı olmayacağından emin olduğu ortamlarda. Bu suskun hali bazı arkadaşlarını rahatsız ediyor, O'nu "renksiz" olmakla suçluyorlardı. Kendisi bana bunları hiç anlatmadı. Bu gibi konuşmalar geçtiğinde orada olan bazı arkadaşlarından duydum, nasıl üzüldüğünü… O'nun üstüne geldiklerinde, yüzünde tebessümle dinliyor, cevap vermeden oradan ayrılıyormuş. Bence önemli konuların, yani memleketimizi ilgilendiren konuların bu üslupla tartışılmasından yana değildi. Ne politika, ne futbol, ne de masada oturanların herhangi bir konuda savunduğu fikirleri küçümsemek, O'na uygun bir davranış değildi! Sabrı, O'nu sonradan pişman olacağı sözler söylemekten koruyordu...
Sayfa 111 - Doğan KitapKitabı okudu
Kabilevî bir ortamda ve kabilevî yönelişlerin Ortasında Ali İslâmî bir politika izlemek istedi; bu yüzden soğuk demire balyoz sallayan bir kişi gibiydi. Ama Muaviye kabilevî bir temele dayanarak isyan etmişti. Şamlılar'a Ali'yi Osman'ı öldürmeye kışkırtmış gibi lanse etti ve Osman'ın öcünü talep etmeye kalktı, öç almaya davet etti. İnsanları razı etmeye, hoşnut tutmaya çalıştı. Propaganda faaliyetlerini yaygınlaştırdı. Muaviye'nin Meysun bint Bahdel el-Kelbî ile (Yemaniyye kabilesinden) evlenmesi güçlü bir kabilevî destekti. O, kabilevî politikaya uygun olarak hareket ediyordu; reislerin rızasını alıyor, şairleri topluyor, hile ve dehayı kullanıyordu.
Sayfa 118
Kitleselleşen dünyada insanlar birbirine benzemekte, ayırt edici vasıfları giderek silinip kaybolmaktadır. Postmodernizmde 'benzeş' (simulacrum) ile kastedilen şudur: Kopyalama o kadar mükemmelliğe yakındır ki, orijinal ile kopya arasındaki farkı anlamak hemen hemen imkânsızdır. Modern tekniklerle imajların 'benzeşler' olarak üretimi nispeten kolaydır. Kimlik artan ölçüde imaja bağlı olunca, bunun anlamı, bireylerin, şirketlerin, kurumların, politika alanının kimliklerinin seri halde tekrarlanan biçimde kopyalanmasının gerçek bir olasılık ve bir sorun haline gelmesidir
Sayfa 66 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Haremin sürekli politika ve entrika üretilen bir yer olduğu ise tartışılır. Bu özellik, yani Harem’in politik entrika merkezi olması bizim tarihimizde bir asrı kapsar. Hürrem Sultan ile Kösem Sultan’ın büyük valide olduğu iki devir arası dışında; saray hareminin herhangi bir mahfelden daha politik olduğunu söylemek zordur.
7.BÖLÜM ERDOĞAN DÜŞMANI SOYLU
30 Eylül 2008 "AKP yolsuzlukları aklama partisidir. Her gün yeni açılan yolsuzluk davasıyla AKP Türkiye'deki yolsuzlukları aklama partisine döndü. Hükümet bir taraftan yolsuzluğun bir taraftan yoksulluğun bir taraftan yasakların getirmiş olduğu bir politika ile Türkiye'yi karşı karşıya bırakıyor." 13 Ekim 2008 (Erdoğan'a)"Başbakan tuzruhu gibi girdiği her yeri eritti."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.