Halkçılık, sosyalizm için bile modası geçmiş bir tavırdır. Sosyalistler şu gerçeği kabullenmeli artık çünkü aksi bir tutum sosyalizmin “bilimsel” kimliğine yani sosyolojiyi oluşturan bütün dinamiklerin ve parametrelerin göz önünde tutularak, sosyalist ideolojinin her geçen gün geliştirilmesine ve iyileştirilmesine karşı bir tutum olur. Eskiden, yani enformasyon ve bilgi akışının neredeyse sadece zenginlerin elinde olduğu zamanlarda cahil ve dünyadan habersiz bırakılmış halk için halkçılık bir sosyalistin temel göreviydi. Bugün ise değil. Bugün benimle aynı anda bütün dünyadan bilgi edinen bir köylü veya bir işçi için ben neden mücadele edeyim? Neden onu hak ve adalet talebi için yanımda durmaya çağırayım? Benim talep ettiğim şey onun da ihtiyacıysa çağrılmaya gerek duymadan yanımda olması gerektiğini bilir, bilmelidir. Günümüz dünyasında cahil bırakılmış, bilgiden yoksun köylü ve işçi kitleleri yok. İlkesiz, ahlaksız, kaypak, bencil, kendi konfor alanından çıkmaya cesareti olmayan halk kitleleri var. Bunları iyiye ve güzele davet edemezsiniz ama bunlarla mücadele edebilirsiniz.