...“İyi,anladık,ama son tahlilde kimdir bu adam,ahlaken nereye kondurulabilir?" diyebilecek olanlara da yanıtım şudur: Kendisinin bir kahraman olmadığı, erdem-li ve mükemmel bir insan olmadığı belli. Peki,neyin nesi? Bir alçak mi? Alçak? Iyi ama ille de böyle sert mi olmali insanlara karşı yargılarımız? Hem bilinmiyor mu ki bizde artık alçaklar falan yok, yalnızca iyi niyetli, sevimli insanlar var; herkesin içinde aşağılanan, yüzlerine tükürülen insanlar bile iki üçten fazla değildir, ki şimdi artık onlar bile erdemden söz eder oldular. Galiba en doğrusu ona “efendi” ya da "sahip" demek. Çünkü bütün suç sahiplenmede. Temiz bulunmayan işler hep sahip olma arzusundan kaynaklaniyor.Öte yandan böyle bir kişiliğin itici bir yanının olduğu da doğru. Hayatın içinde böyle biriyle karşılaşan okur, onunla tuz ekmek paylaşır,hatta hoşça zaman bile geçirir;ama aynı tip, bir romanın kahramanı olarak bir kitapta karşısına çıktığında ona yan gözle ve kuşkuyla bakar. Aklı başında bir insan kimseden nefret etmez, bunun yerine karşısındakini dikkatle inceler, tüm varlığını derinlemesine kavramaya çalışır. İnsanda her şey öyle büyük bir hızla değişir, dönüşür ki ne olduğunu anlamadan bir bakar, karşı konulmaz biçimde bütün yaşam özsuyunu emen bir kurt büyüyüvermiş içinde.Ve pek cok kez yalnızca büyük tutkular değil, değersiz,önemsiz şeylere karşı duyulan istekler bile, büyük tutkular için doğmuş bir insanda büyüyüp dal budak salarak ona en yüce, en kutsal yükümlülüklerini unutturacak bir güce ulaşabilir. Denizde kum, insanoğlunda tutku! Üstelik hiçbiri birbirine benzemez!
Nasıl da tuhaf, gönül çelen, insanı alıp götüren harika bir sözcüktür şu yol sözcüğü! Ve yol denen şeyin kendisi, nasıl da büyüleyici, göz kamaştırıcıdır!
"Hidâyet yolunda gidenlerin azlığına bakıp da o yolu yadırgama! Doğru yoldan çıkıp helâk olanların çokluğuna bakıp da onların yolunun doğru olduğunu sanma"
-Fudayl ibni İyâz-
Ya çok üzülmüşsün ya da aşırı neşeli. Ya fazlasıyla seviyorsun ya da nefret ediyorsun. Ya birazcık yüzüyorsun ya da kendini öldürüyorsun. Ya plaja gitmez oluyorsun ya da saatlerce orada kalıyorsun...
Yine kendimi tutamayarak her söylediğimi birbirine karıştırmaya başlamıştım. Zaten hep aşırıya kaçar, her şeyi karmakarışık ederdim. Soğukkanlık diye bir şeyden eser yoktu bende.
Aşk, ifrat derecesindeki şehvetin kaynağı ve hiçbir gayesi olmayan bomboş kalbin hastalığıdır. Bakış ve düşüncede ileri gitmeyi terk ederek bu şehvetten kaçınmak gerekir. Aksi takdirde bu düşünce beyinekök saldığında sökülüp atılması zor hale gelir
Aç kalmanın en büyük faydalarından biri de bütün günahların şehvetini kırmak, kötülüğü emreden nefse hakim olabilmektir. Çünkü tüm günahların kaynağı şehvet ve kuvvettir. Kuvvet ve şehvetlerin temeli ise şüphesiz ki yiyeceklerdir. Bu itibarla yemekleri azaltmak tüm şehvet ve kuvvetleri zayıf düşürür.