"Bizim sesimiz dünyalara eklenen dünyalar gibi yoğun ve güçlü, ama o da sessiz. Öteki seste hayvansı, çok fiziksel bir şeyler var. Algılanamaz, sarsıyor bizi."
"Izdırap, belki sadece düşüncemdedir benim, ne olduğunu bilmediğim bir acının baskısıyla bana her zaman aynı ağırlığı, her zaman aynı aşılmamış sınırı hissettiren ızdıraplı düşünce."
"Şeylerin bilgiyle yıpranabileceğini bilebilecek biri gibi yıpranmıştı. Kendi kendisinin belleğine sahip olmadığını sanıyordum, düşüncesi yoktu sanki, her düşünüşte onun için bulunan acıdan kurtulmak için biraz inzivada kalabilmeyi başarmıştı."
"Cehalet ve ihmal. Ama bu da yeterli değildi: bu cehaletin benim kendimi göz ardı etmesi ve beni usulca, dışlamadan ve tiksinmeden, belirsiz bir eylemle bir kenara atması gerekiyordu. Kim çıkıyordu karşısına o zaman? Kim konuşuyordu onunla? Kim düşünmüyordu onu?"
"Feraset ilmi (sezgi) faydaları peşin olan ilimlerden biridir. Herkesin saklamakta olduğu içyüzünü bu ilim hemen meydana çıkarır. Bu ilme bakarak herkese karşı nasıl hareket edeceğini ve nasıl vaziyet alacağını tayin eder ve ona göre icap ederse o adama yaklaşır ve icap ederse ondan uzaklaşırsın."
"Hiçbir şeyin birbirini tutmadığı ve her şeyin en şaşırtıcı şekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, bilmediğimiz bir yerde kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda imişim gibi yaşamağa başladım. Bu fırtına nerede kopmuştu? Hangi tuhaf ve zıtlarla dolu âlemleri yağma etmiş, yahut nasıl karmakarışık bir armadayı didik didik böyle savuşturmuş ki bize kadar getirip önümüze yığdığı şeylerin hiçbirini asıl kendi çehrelerinde tanımamıza imkân yoktu. Her şey bir hokkabaz şapkasından çıkar gibi birbirinin peşinden, birbirine takılı geliyordu. Bu yaşanırken çok rahat, sonradan üzerinde düşünülünce bir kâbus gibi sıkıcı bir şeydi."
"Hürriyet!
Nereden gelir? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır? Yoksa biz mi birdenbire bıkar, "Buyurunuz efendim, bendeniz artık hevesimi aldım. Sizin olsun, belki bir işinize yarar!" diye hediye mi ederiz?"