Kitabı bitirip, beynimi kemiren bir yığın duygunun doruk noktasında yapayalnız hissettiğim an, neye nereden başlayacağımı bilemeden derin bir boşluğa bakarken buldum kendimi. Jaguar Kitap beni yine yanıltmadı.
Birinci Dünya Savaşı 'ndan hemen sonra Antarktika yakınlarına küçük bir adadayız. Iki kişiyiz. Belki de sadece yasalardan değil,
" Dert anlatacak birini bulmak da başka derttir vesselâm "
Ne de güzel söylemiş yazar. Cümleyi okuyunca, döndüm döndüm baktım sağıma soluma. Yok.. yok.. Artık derdini deşeceğin, gözün arkada kalmadan, hüznünü hatta sevincini paylaşacağın birileri yok. Ya da bakın etrafınıza bir elin beş parmağı kadar etmez.
Her şeyler arttı çoğaldı, hep bi'üst modelleri çıktı, leveller atladı, uzaylara çıkıldı Ay'lara gidildi gelindi. Ama insan azaldı, vicdan azaldı, merhamet azaldı, empati azaldı... azaldı.. azaldı.. azaldı.. Kendi kendimize ağlar, kahkaha atar, çalar oynar olduk. Bırakın sokakta gördüğümüz çöp karıştıranlara üzülmeyi, burnumuzun dibindekileri bile görmez olduk..
Her öykü muazzamdı. Hepsi birbirinden farklı duyguma nüfuz etti. Melda; yalnızlığa küfrettirdi. Rasim abi; acılara karşı gülümsetti. Taner; gerçeklerle yüzleştirdi. Deniz; geçmişe döndürdü. Jülide; şaşkına çevirdi. Ahh! Saraylı; ciğerime işledi. Ayşen aşkı ( en çok sana üzüldüm çocuk) veee Selim. Seni hiç unutmayacağım çünkü sen " Güzelsin anne. Gördüğüm en güzel kadınsın.." dedin ya, annen hatırlamayacak bile olsa..
Velhasıl, nasıl bittiğini anlayamadığım neden bu kadar az bu kitap diye hayıflandığım muazzam bir kitap oldu benim için.
Rasim Abi'nin lafı ile bitirmek istedim;
" Takma lan. Bir geldik bir gidiyoruz, gerisi yalan. "
Hiç...
Ve bitti...
Bir an hiç bitmeyecek sandım!
Öyle güzel iç içe hikayeler vardı ki her an bir başkasının içine düşebilirim diye düşündüm ama olmadı! Kayıp gitti ellerimden
Puslu Kıtalar Atlası...
Çok kitap inceledim bu uygulamada. Ama itiraf ediyorum en çok bu incelemeyi kafamda kurmakta zorlandım. Postmodernizm, iç içe anlatım, üst kurmaca...
Ne çok hikayeye