Tam bu günlerde lran Şahı Rıza Pehlevi ile birlikte yurt gezisinde olan Atatürk, 25 Haziran 1934 sabahı Çanakkale'ye gelmişti. O gün orada bulunan Yakup (Borakas) ziyareti şöyle anlatmıştı:
(...)
Bu Musevi vatandaş, Atatürk'ün önünde ellerini açtı, omuzlarını yukarıya kaldırarak:
- Paşam, bizi kovuyorlar. Biz ne yapacağız? dedi.
Atatürk bu şekilde önüne atılan bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu derhal anlamıştı. Buna rağmen sordu:
- Sen kimsin?
- Ben Paşam, Çanakkale Musevilerinden Avram Palto.
- Seni kim kovuyor? Hükümet mi? Kanun mu? Polis mi? Jandarma mı? Bana söyle! dedi.
Bu Musevi vatandaş durakladı, şaşaladı. Biraz sonra kendini toparlayarak cevap verdi:
- Hayır paşam halk kovuyor.
Atatürk, bu adamın yüzüne dikkatle baktı, gülümsedi ve:
-Halk isterse beni de kovar! dedi ve yürüdü.
(...)
2 Temmuz 1934 günü bir grup saldırgan, "Yahudilere ölüm!" haykırışlarıyla Edirne'deki Yahudi mahallesini basıp, dükkanları ve evleri yağmaladı, Yahudileri döverek İstanbul'a göçmeye zorladı. Panik içindeki Yahudilerden varlıklı olanlar, bulabildikleri ilk araçla İstanbul'a doğru yola çıkarken, yoksullar ve araç bulamayanlar yaya olarak Yunanistan ve Bulgaristan sınırına yöneldi. Geride kalan bir avuç ürkmüş yoksul Yahudi'ye ise, fırınlar ekmek satmıyor, bakkallar yiyecek vermiyor, sakalar su dağıtmıyordu. Görevi, etnik kökeni ne olursa olsun vatandaşı korumak olan idari makamlar, görevini yapmak yerine, kalanlara 3 Temmuz günü 48 saat içinde şehri terk etmelerini emretti.