Bir sürü aptalın saldırısına uğrayan, daha fazlasının da yok saydığı ahlaki vicdan, var olan ve daima var olmuş bir şeydir, yoksa ruh denen şeyin bulanık bir fikirden öte olmadığı Dör- düncü Zaman filozoflarının icadı değildir. Zaman geçtikçe, birlikte yaşarken ve genetik değişimler olurken, vicdanımızı giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşla- rımızın tuzuna buladık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimizi gören birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkâr etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale geldi. Bu genel olguya bir de basit zihinlerde işlenen suçun yol açtığı pişmanlığa çoğu zaman kadim korkular da eklenince, bunun sonucunda, suç- lunun işlediği suçun cezası, öyle böyle demeden, hak ettiği- nin iki katı olur
...çoğu zaman sadece kader ve sahip olduklarımız hesaba katılsa da mutluluğumuz aslında kim olduğumuza, bizim bireyselliğimize bağlıdır. Kader düzelebilir ve yetingenlik ondan çok şey talep etmez; fakat ahmak her zaman ahmaktır ve ruhsuz bir hödük sonsuza dek ruhsuz bir hödük olarak kalır, isterse cennette çevresini huriler sarsın. "En büyük mutluluk, kişiliktir."