"Birbirinden büsbütün farklı şeyleri onları korumak için topluyor gibi görünüyordu."
"Gözlerinin değdiği her şeyi kendine katıyordu, içine alıyordu -ama bu içine alma ritmi, yutma şeklinde değil, soluma şeklindeydi. Hiçbir şeye karşı durmuyor, dokunmuyordu, hiçbir şeyi itip kakmıyordu, her şey olduğu gibi, yaydığı kendine özgü havayı koruyarak, değişmezliği içinde kalıyordu. O, bunları koruyabilmek için her türden şeyi kendi içine katıyor gibiydi."
Aşk, her zaman bir başkalığı şart koşar ve yalnızca ötekinin başkalığını değil, aynı zamanda bizzat kişinin kendisinin başkalığını da. İnsanın bu ikiliği, kendisine olan sevgisi açısından kurucudur:
"Aşk, bir başkasının bizim yaşadığımızdan farklı ve buna zıt bir şekilde yaşadığını, davrandığını ve hissettiğini anlamak ve buna sevinmekten başka nedir? Aşkın, çelişkileri neşeyle bağlayabilmesi için onları ortadan kaldırmaması, inkâr etmemesi gerekir. - Öz-sevgi bile önkoşul olarak bir kişide birbirine karışmayan ikiliği (veya çokluğu) içerir."*
*Friedrich Nietzsche, Menschliches, Allzumenschliches II. Kritische Gesamtausgabe, C. IV3, Berlin 1967, s. 408.