"Kuşkusuz Ortaçağ'da birey, başkalarından izole edilmiş değildir. Onun sınırlarını belirleyen, dolayısıyla birey olmasını mümkün kılan şey, ötekidir. Bu nedenle Ortaçağ insanı, başkasını hemcinsi olarak ne kadar çok yaşarsa, o kadar çok bireydir."
"Vizyona ve sembolik düşünceye sahip Ortaçağ insanı, farklılaşmanın bir dünyada yaşıyordu. Onun dünyasında, görülebilir ile görülemez, tabiat-üstü ile tabiat sürekli birbirine karışıyordu. Ortaçağ insanı büyük düş gören kişiydi. Fakat Hıristiyanlık insanın düş görme aktivitesini denetliyordu."
"Ortaçağ, birey kavramının ortaya çıkışında özel bir andır. Çünkü birey, sosyal aktördür; bağımsız, otonom ve ahlaki varlıktır. O, içebakış insanı olan şairlerin "ben"i şeklinde görünür."
"Hıristiyanlık çağının başlangıcına dek, varlığını sürdüren eski kültürlerden, kendi eski kimliğinin pek çok şeyini ve eski dilini koruyarak kalan en eski kültür, kuşkusuz Mısır idi."
"Batıya karşı çıkanların Batı etkisini nasıl algıladığına dair en doğru ifade, Humeyni, ABD'yi "Büyük Şeytan" diye tanımladığında ortaya konmuştur. Şeytan, emperyalist değildir baştan çıkarıcıdır; o fethetmez ama iğfal eder. Batı tarzı bir hayatın gücünden nefret eden ve onun iğfal ediciliğinden ve kendilerine göre yıkıcılığından korkanlar ile onu kültürler ve uygarlıklar arasında sürekli ve verimli bir alışverişin yeni bir imkanı ve yeni bir gelişmesi olarak görenler arasındaki çatışma halen devam etmektedir."
"Onu önce hayvanlarda incelemeye karar vermediğimiz ve kendimiz için de övüngen ölümsüzlük ismi altında onlardan ayrı bir sınıf talep ettiğimiz sürece ölümle hakiki varlığımızın yok olmazlığı hakkında yanlış fikirlerin tutsağı olmaktn kurtulamayacağız."
"Biz insanlar için, der Heidegger, zaman şimdinin içinden geçerek bir geçmişten bir geleceğe düzgün bir geçiş olarak tasavvur edildiğinde doğru anlaşılmış olmaz, nasıl ki ölüm hayat ipliğinin kesilmesinden ibaret olarak düşünüldüğünde doğru anlaşılmadığı gibi. Zaman akmaz, bizi sürüklemez; o Bergson'un sandığı şey değildir. Şimdiki anın tecrübe edebileceğimizin ve içinde yaşayabileceğimizin tamamı olduğunu düşünmeliyiz. Şimdiki an dünyanın bütün zenginliğini ve tecrübenin bütün bilkuvveliğini içinde barındırır."
"Dünyanın bir temeli yahut zemini yoktur. Bir varlık formu olarak insan varlığı var-olmayan yani hiç uçurumu üzerinde asılıdır. Heidegger'in söylediği gibi: Bir insan olarak var olmak hiçliğe maruz/açık olmak anlamına gelir"
Machiavelli'nin okumaktan büyük zevk aldığım, çokça üstünde durarak okuduğum kitaplarından bir tanesi. Kitabın orijinal adı, ''Titus Livius'un İlk On kitabı Üzerine Konuşmalar''dır. Siyaset bilimini, tarih, felsefe ve sosyoloji alanlarını da içine alarak yorumlayan Machiavelli, devlet yapısında düzeni, refahı, değişimlerin topluma nasıl etki ettiğini ve siyasi liderlerin ne denli yanlış ve doğru politik yol izlediklerini ortaya atmıştır. Her kitabı bir kılavuz niteliğindedir çünkü; modern siyaset felsefesi/biliminin ilk adımlarını atmış, günümüz toplumlarına kadar uzanan kuramlar ve fikirler geliştirip sentezlemiştir. Kitapta anlatım gayet açık ve fikirler temellendirilip örneklendirilerek ilerler. Hegel'in üçlemeleri, (felsefeyi tez antitez ve sentez olarak ilerletmesi), Machiavelli'nin siyasette insanın rolünü ve İnsan doğasını tasavvur etmeye çalışmasıyla oldukça benzerdir (ki çok başarılı görünüyor). Çünkü insan doğasının değişimi, devlet yapısındaki değişimleri de beraberinde getirir. aykırı görünen hatta ahlaka ve erdeme aykırı görünen fikirleri, aslında ahlakı, erdemi ve varlığı sorgulatacak niteliğe sahiptir. Bu yüzden ona sadece modern siyaset bilimi kuramcısı demek çok yanlış olacaktır. Machiavelli, aynı zamanda geleceğe ışık tutan büyük bir filozoftur.