Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ünsüz Düşünür

Ünsüz Düşünür
@Alieyvaz
Birinin sağlığına, mutluluğuna ya da öbür dünyaya güvenli geçişine ya da bir projenin başarısına kadeh kaldırma pratiği, alkolün doğaüstü güçleri çağırma gücüne sahip olduğuna dair eski düşüncenin modern yansımasıdır.
Reklam
Osmanlı imparatorluğu'nun ilk büyük aydın kaybı Çanakkale'de oldu. Yüzlerce yetişmiş aydın savaşta öldü,öteki savaşlar daha sonraki yıllarda geriye kalanların bir bölümünü daha aldı. İkinci bir kayıp imparatorluk parçalanınca ondan kopan topraklarda kalan Aydınlardı. Son olarak "Ankara" Egemen duruma geldiği zaman "İstanbul" aydınları bir ölçüye kadar saf dışında tutuldu. Bürokrasi aynı düzeyde kayıplara uğramadı, aşırı fire vermeden yeni devletin yapısına aktarıldı. Böylece yeni devletin merkezinde yeniden bir bürokratik küme oluştu. Atatürk'ün orta yaşlı yardımcılarına pek de entelektüel nitelikte demek elde değildir. Bundan dolayı Atatürk başlamış olan bir akımı bir kuşak ara ile yeni bir ortamda canlandırmak sorunuyla karşılaşıyordu. Bilim üstünde tekrar tekrar durmasını bu açıdan görmek gerekir.
Sayfa 198Kitabı okudu
Osmanlıların en güçlü olduğu ve koruyucu baba olarak Sultan imgesinin elle tutulur bir ekonomik gerçeklik taşıdığı sırada bile saray, resmi görevliler ve siyasa, halk takımının uzak durduğu ürkütücü şeylerdi. Siyaset sözcüğü Türkçede, yönetim sanatı, bilgisi, siyasa anlamına geliyor bugün ;ama daha eski dilde siyaset, devlet nedenleri yüzünden verilen ölüm kararı anlamına da geliyordu. 1968 ve 1969 da gerçekleştirilen bir araştırma, köylüler için siyaset sözcüğünün anlamlarından birinin hala bu olduğunu ortaya koymuştur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Mağduriyet ve mazlumiyet, elem ve ızdıraplar daima bir kurtuluş arar;mağdur ve mazlumlar daima bir kurtarıcı bekler ve onun geleceği ümidiyle teselli bularak yaşar. Dinlerin bir çoğunda kurtarıcıyı bekleyiş bulunur.
Cahil birinin bir kez yaptığını bütün cahiller her zaman yapabilir. Çünkü cehalette hiyerarşi yoktur.
Reklam
Çoğu kez uykusuzluk öznel zaman yokluğunun doğrudan sonucudur. Görev tamamlanıp işgünü iyi bir uyum içerisinde geçtiğinde iç denetim merciimiz olan üstbenlik genellikle komut vermeyi bırakıp, uykuya izin verebilir. Ama herkesin her zaman daha fazla iş yapabilmek zorunda olduğu bir çalışma düzeninde üstbenlik pusulasını şaşırır. İtki biyolojik olmadığı için, bizleri pusulamızı şaşırtan herşeyin hizmetine sokmaya meyillidir. İtki sarsar... İnsanın kendisini unutmasına da yol açar. Böylelikle gün içinde "kendimize" zaman ayıramayınca, zamanı gece vakti kullanırız... Uyumayacak. Uykusuz insanların çoğu varoluşlarının kayıp zamanının peşine düşmüş kimselerdir.
Ulusal bir toplumsal bilinçlenmede, dilin dinden daha büyük ölçüde önemi olduğu gittikçe belirmektedir. Din toplumu eski düzendeki bütünlüğüyle tutan güçtür ;fakat dil, toplumun değişen koşullara bilinçli olarak uymasını sağlamak için şart olan anlaşma olanaklarını sağlayacak olan güçtür.
Sayfa 550Kitabı okudu
Namık Kemal, halk için hayatını harcadığı halde halka bir şey anlatamamıştır. Davasının ne olduğunu Aydınlar bile kavrayamadığı için bu Aydınların çoğu Abdülhamid rejimiyle kendilerini rahatlıkla uzlaştırabilmişlerdir. Özgürlük ve ilerilik savaşında devrimciliğin anlamsızlığını en iyi simgeleyen Ahmet Mithat, onların gerçek simgesi olmuştur. Demek ki vaktiyle Şinasi'nin vardığı sonuç doğruydu:Siyasal bir devrim ister 2. Mahmud gibi bir padişah isterse Reşid paşa gibi bir devlet adamı önderliğinde olsun, tepeden gelemez, halktan gelmeliydi. Bunun için de halkı eğitmek aydınlatmak gerekirdi. Ahmet mithat'ın başarılarını bu görüşün ışığı altında daha nesnel olarak değerlendirebiliriz. Çünkü Ahmet mithat yazdıklarını daha geniş bir okuyucu yığınına ulaştırmanın yolunu bulmuştu.
Sayfa 372Kitabı okudu
Çağdaşlaşma açısından kıyafet konusunun başka bir anlamı, tebaanın eşitliği siyaseti ile ilgilidir. Kıyafet devrimi, Müslüman olmayan tebaanın başlarına, vücutlarına, ayaklarına koydukları giysilerin biçim ve renk bakımından Müslümanlarınınkinden farklı olması geleneğini son vermiştir. Büyük ticaret merkezlerinde Yahudiler, Rumlar, Ermeniler de Avrupa kıyafetine girerken fes giymeye başladılar. O zamanki kıyafet albümlerine bakılırsa bunlar arasında şapka giyildiğine rastlanmaz. Fesin Müslümanlığa özgü bir başlık olduğu sanısı dinciliğin güçlendiği Abdülhamit döneminde gelişmiştir.
Sayfa 198 - Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Başarılar gerçekleştirilince düzenin eski haline döneceği inanılıyordu. Sonuç bu düşüncenin yanlışlığını gösterdi. Bunu Cevdet Paşa'nın şu sözleri iyi belirtir '' Yeni bir uygarlık yoluna gidilmek... fikirleri doğmuştu. Lâkin... yapının temeline bakılmayarak tavanın süslemelerine özenildi. Avrupa’da başlayan fenlerin ve sanatların yayılmasına çalışmak gerekirken uygarlık nehirlerinin getirdiği çerçöpe, israf ve sefahata aldanıldı... Halk yüksek tabakanın bu gidişinden nefret ederek her türlü yenilikten ürkmeye, yeni yöntemlerle yapılan herşeyi kötü görmeye başladı''
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Hükümetler de düzenli olarak kısa vadeli çözümlere odaklanıyorlar: Yakın zamanda beklenen felaketler karşısında sıkışmış hissediyor ve sadece patlama noktasına gelen problemlerle uğraşıyorlar. Örneğin Washington DC’deki mevcut federal yönetimle çok içli dışlı olan bir arkadaşım, 2000 seçimlerinden sonra Washington’a ilk kez gittiğinde hükümetin yeni liderlerinin “doksan günlük bir planı” olduğunu görmüştü: Liderler, sadece önlerindeki doksan gün içinde bir felakete yol açabilecek problemler hakkında konuşuyorlardı. İktisatçılar geleceğin kazanımlarını “göz ardı ederek” kısa vadeli karlara odaklanan irrasyonel bakış açılarını rasyonel yollarla meşrulaştırma gayreti içindeydi. Yani, bugünkü hasattan elde edilen karların yatırım için kullanılabileceği ve bugün ile bir tür alternatif gelecek arasında birikecek yatırım faizinin de bugünün hasadını geleceğin hasadından daha değerli kılacağı anlayışından hareketle, kaynakların bir kısmını gelecekte hasat etmek üzere saklamaktan ziyade bugün hasat edilmesinin iyi olabileceğini savunuyorlardı. O durumda, oluşabilecek kötü sonuçlar gelecek kuşakları etkileyecek ama o kuşağın bugünden oy verme veya şikâyet etme şansı yok.
Avustralya orman ürünleri ticareti çifte bir ironi barındırmaktadır. Bir taraftan, en az orman barındıran bir Birinci Dünya ülkesi olan Avustralya, hâlâ Japonya’ya ürün ihraç etmek için zaten azalmış olan ormanlarını kesmektedir. Japonya ise en fazla ormanlık alanı barındıran (%74) ve bu alanı günbegün daha da artıran bir Birinci Dünya ülkesidir. İkincisi, Avustralya’nın orman ürünleri ticareti aslında, sonradan başka bir ülkede yüksek fiyatlara ve katma değere sahip bir son ürüne dönüştürülecek ham maddeleri düşük bir fiyata satmak ve sonra da bu son ürünleri ithal etmekten ibarettir. Bu tür bir asimetriyi normalde iki Birinci Dünya ülkesi arasındaki ticari ilişkilerde görmeyi beklemezsiniz.
Pek çok okuru şaşırtacak bir başka geniş ölçekli ithalat ise çöplerden oluşuyor (Görsel 27). Birtakım Birinci Dünya ülkeleri çöp dağlarından kurtulmak için, işlenmemiş çöpleri, toksik kimyasallar içeren atıkları kabul etmesi karşılığında Çin’e para ödüyor. Ayrıca Çin’in giderek genişleyen imalat ekonomisi ve endüstrileri, yeniden dönüştürülebilir ucuz ham madde kaynakları olarak kullanılabilecek çöpleri/hurdaları alıyor. Basit mallardan bir örnek vermek gerekirse Eylül 2002’de Zhejiang şehrinin gümrük ofisinde ABD’den gelen, hurda elektronik ekipmanlardan ve kırık ya da eski renkli televizyon setleri, bilgisayar monitörleri, fotokopi makineleri ve klavyeler gibi parçalardan oluşan dört yüz tonluk bir “elektronik çöp” kaydı yapıldı. Bu tür çöplerin toplam miktarına ilişkin istatistikler her ne kadar eksik olsa da, eldeki rakamlara göre 1990 ile 1997 arasında bir milyondan on bir milyon tona ulaşan bir artış görüldü.
İnsanların uygunsuz koşullar altında inatla en fazla bağlandıkları değerler, eskiden zorluklar karşısında en büyük zaferlerin kaynağı olan değerlerdir.
Sayfa 287Kitabı okudu
Kırk yıla yakın bir zamandan beri Avrupa'nın dudaklarında ne vakit "hak" kelimesi çırpındı ise mazlum doğu bir defa daha inledi ve ezildi. Bencilce maksatların biçimi, açıklaması mümkün olmayan bir çirkinlik gösterdiği zaman Avrupa, içinde sakladığı edepsizlikleri bu kelimenin kusurları örten lütfu ile saklamaya çalışıyor. İşte hakkın bugünkü devletler arası ilişkilerdeki yeri ve vazifesi budur.
97 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.