Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Alonso Quijano

Her ayinin ilahî bir modeli, bir arketipi vardır. "Tanrıların başlangıçta yaptıklarını yapmalıyız" (Çatapatha Brahmana, VII, 2, 1, 4). "Tanrılar böyle yaptı; insanlar böyle yapar." (Taîttiriya Brahmana, I, 5, 9, 4). Bu Hint atasözü bütün ülkelerin ayinlerinin altında yatan her teoriyi özetler.
Reklam
Kurban ayinlerinin kökenleri
Canlı" değilse, bir adakla bir "ruh"la donatılmış değilse, hiçbir şey sürüp gidemez; inşa ayininin prototipi dünyanın kuruluşunda gerçekleşmiş olan kurbandır. Gerçekten de, bazı arkaik kozmogonilerde, dünya Kaos'un (Taimat) simgesi bir ilk canavarın ya da kozmik bir makrantrop'un (Ymir, Pan' Ku, Purusha) kurban edilişiyle var olmaya başlamıştır. Bir yapının gerçekliğini ve sürüp gitmesini sağlamak için, örnek yapının tanrısal eylemi yinelenir: Dünyaların ve insanın yaratılışı. İlk önce, mekanın "gerçekliği" arazinin kutsanmasıyla yani bir "merkeze" dönüştürülmesiyle elde edilir; ardından, inşa eyleminin geçerliliği tanrısal kurbanın yinelenmesiyle teyit edilir.
1. Her yaratılış tam anlamıyla kozmogonik eylemi yineler: Dünyanın Yaratılışı. 2. Dolayısıyla kurulmuş olan herşey Dünyanın Merkezinde kurulmuştur (çünkü, bildiğimiz üzere, Yaratılışın kendisi bir merkezden gerçekleşmiştir).

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Merkeze götüren yol "zor bir yol"dur (dûrohana) ve bu gerçeğin bütün düzeylerinde doğrulanır: Tapınağın zor aşılan çemberlerle çevrilmiş olması (Baraburdur'da olduğu gibi); mübarek yerlerin ziyareti (Mekke, Hardwar, Kudüs, vs.); Altın Post, Altın Elma, Hayat Otu'nun kahramanca seferlerinin tehlike dolu yolculukları; labirentlerde kaybolmalar; kendine doğru, varlığının "merkezine" doğru yol arayanın karşılaştığı zorluklar, vs. Yol çetin, tehlikelerle doludur, çünkü aslında bu yol dindışı olandan kutsal olana bir geçiş ayinidir; geçici ve aldatıcı olandan gerçekliğe ve ebediliğe; ölümden hayata; insandan ilahlığa. "Merkeze" ulaşmak bir kutsanmaya, bir intisaba eşittir; dün dindışı ve aldatıcı olan bir varoluşun yerini gerçek, sürekli ve etkili yeni bir varoluş almıştır.
Kozmik dağın tepesi Dünya'nın en yüksek noktası değildir sadece: Aynı zamanda Dünya'nın göbeği, yaratılışın başladığı noktadır da. Öyle ki, kozmolojik gelenekler Merkez sembolizmini neredeyse embriyo biliminden alıntılanmış terimlerle ifade ediyorlar. "Çok Aziz olan dünyayı bir embriyo gibi yarattı. Nasıl ki embriyo göbekten itibaren büyür, aynı şekilde Tanrı dünyayı göbekten itibaren yaratmaya başlamış ve oradan bütün her yere yaymıştır." Yoma şöyle söyler: "Dünya Sion'dan başlayarak yaratılmaya başlanmıştır."
Reklam
Merkez'in mimari biliminin sembolizmi şu şekilde ifade edilebilir: 1. Kutsal Dağ -ki burada Gök ve Yer buluşur- Dünya'nın merkezindedir; 2. Her tapınak ya da saray -bunun uzantısı olan her kutsal şehir ya da kraliyet ikamet yeri- bir "kutsal dağ"dır ve böylece merkez olur; 3. Bir Axis Mondis (Latince: Dünyanın Ekseni) olduğuna göre, Kutsal kent ya da tapınak Gök, Yer ve Cehennemin kesişme noktası olarak kabul edilir.
İkamet etme ya da "yaşamsal alan" olarak kullanılma amacı taşıyan her toprak ilk önce "kaos"tan "kozmos"a dönüştürülür; yani ayin sayesinde gerçek hale geldiği bir “şekil" kazanmış olur.
Aynı şekilde, herhangi bir kurban da Hint metinlerinin bize açıkça belirttikleri gibi Yaratılış eyleminin yinelemesinden başka bir şey değildir (örneğin Çat. Brah., XIV, 1, 2, 26, vd. İspanyol ve Portekiz "Konkistador"ları keşfettikleri ve fethettikleri adaları ve kıtaları Mesih-İsa adına sahipleniyorlardı. Haçın yerleştirilmesi bir "meşruiyet" ve bir "kutsamaya", vaftizi (yaratıcı eylem) tekrarlayan "yeniden doğuşa" karşılık geliyordu. Aynı şekilde, İngiliz gemiciler fethettikleri bölgeleri İngiltere kralı -yeni Kosmokrator*- adına ele geçiriyorlardı. * Eski Yunancada "Evrenin Efendisi"
Yeni, bilinmeyen ve işlenmemiş bir yöreye yerleşmek bir yaratış eylemine eşdeğerdir. İskandinavyalı sömürgeciler İzlanda'yı, landnáma, ele geçirdiklerinde ve toprağını işlemeye başladıklarında, bu hareketi ne orijinal bir eser ne de insani ve dindışı bir iş olarak görmüşlerdir. Girişimleri onlar için sadece ilksel bir eylemin yinelenmesinden ibaretti: Yaratılış'ın tanrısal eylemiyle kaosun Kozmos a dönüştürülmesi. Çölümsü toprağı işleyerek aslında onlar kaosa biçim ve norm vererek düzenleyen tanrıların eylemini sadece yineliyorlardı."
Ama "bizi çevreleyen dünya"da her şey bu türden bir prototipe sahip değildir. Örneğin canavarların yaşadığı çöl bölgeleri, toprağı işlenmemiş yerler, hiçbir gemicinin gitmeye cesaret edemediği bilinmeyen denizler, vs., Babil şehriyle ya da Mısırlı nome ile aynı farklılaşmış prototip ayrıcalığına sahip değildir. Mitsel ama başka tabiattan bir modele karşılık geliyorlar: Bütün bu vahşi, işlenmemiş vs. bölgeler Kaos'la eşleştirilmişlerdir; yaratılış öncesi farklılaşmamış, biçimsiz tarza hâlâ katılıyorlar. Bu yüzden, öyle bir bölge ele geçirildiğinde, yani işlemeye başlanıldığında, sembolik olarak Yaratılış eylemini yineleyen ayinler gerçekleştirilir; işlenmemiş bölge önce "kozmikleştirilir", ardından oraya yerleşilir.
Reklam
O zaman, bizi çevreleyen, insanın varlığını ve eserini hissettiğimiz dünyanın tırmandığı dağların, meskûn ve işlenen bölgelerin, Agemilerin gittiği nehirlerin, şehirlerin, tapınakların ya bir "plan", ya bir "şekil", ya da sadece üstün kozmik bir düzeyde var olan ve "ikiz" olarak algılanan dünya-dışı bir arketipi vardır.
Aynı teoriye Hindistan'da da rastlıyoruz: Bütün Hint kraliyet şehirleri, modern olanlar bile, Altın Çağlarında (in illo tempore, o mitsel zamanda) Evrensel Hükümdar'ın yaşadığı göksel kentin mitsel modeline göre inşa edilmişlerdir. Onun gibi, kral da Altın Çağı tekrar yaşatmaya, mükemmel bir saltanatı kendi gününe taşımaya çalışır.
Kudüs şehri insan eliyle inşa edilmeden önce göksel bir Kudüs, Tanrı tarafından yaratılmıştır. Baruch'un Süryani Kıyameti'nde peygamber ona gönderme yapar: "Avucumun içinde işlediğimi söylediğim şehrin bu olduğunu mu sanıyorsun? Ortada duran bu bina benimle vahyedilen, cenneti yaratıp henüz günaha düşmemiş olan Adem'e göstermem salık verilen bina değildir."" Göksel Kudüs bütün İbrani peygamberlerin ilhamını alevlendirmiştir: Tobit, XII, 16; Yeşaya, LIX, 11 vd.; Hezekiel, LX, vs. Kudüs kentini ona göstermek için Tanrı vecd hâli yaşatan bir tasavvur göstererek Hezekiel'i alıp çok yüksek bir dağa taşımıştır (LX, 6 vd.). Sibyl Kehanetleri, "Tepesi bulutlara değen ve herkesçe görülebilen dev bir kulenin bulunduğu bir tapınağın" ortasında ışıldadığı yeni Kudüs'ün hatırasını taşır.Ama göksel Kudüs'ün en güzel tasviri Vahy'de (XXI, 2 vd.) yer alır: "Ve ben, Yuhanna, kutsal kentin, yeni Yeruşalim'in gökten, Tanrı'nın yanından indiğini gördüm. Güveyi için hazırlanmış süslü bir gelin gibiydi."
Şehirlerin de kendi tanrısal prototipleri vardır. Bütün Babil kentleri takımyıldızlarında kendi arketiplerine sahiplerdi: Sippar Yengeç'te, Niniv Büyük Ayı'da, Assur Arcturus'ta, vs. Sennaşerib "göğün çok eski zamanlarında belirlenmiş bir projeye" göre Niniv'i inşa ettirir.
Özellikle tapınağın -tam anlamıyla kutsal yer- göksel bir prototipi vardı. Sina dağında, Yehova Musa'ya inşa etmesi gereken tapınağın "şeklini" gösterir: "Ahit sandığı ve eşyalarını sana göstereceğim örneğe tıpatıp uygun yapın" (Mısır'dan Çıkış, XXV, 8-9). "Bak ve dağda sana gösterilen modele göre bütün eşyaları imal et". (XXV, 40). Ve Davud, oğlu Süleyman'a tapınak binasının, kutsal sandığın ve bütün eşyaların planını verdiğinde, ona "bütün bunlar... Rabb'ın eli üzerinde olduğu için bana bildirildi" dedi (I. Tarihler, XXVIII, 19). Dolayısıyla, göksel modeli gördü.
4.903 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.