Halil Sopaoglu

Halil Sopaoglu
@Arynurhal
Gördüklerimi görün diye..
Kendiliğinden ortaya çıkan yaşama içgüdüsüydü bu. Yüzmeyi bıraktı ama su ağız seviyesinin üzerine çıktığı an kolları vücudunu yukarı kaldırmaya yarayacak keskin bir hareketle çırpındı, İşte yaşama arzusu, diye düşündü ve bu fikre dudak büktü. Evet, yaşama arzusu vardı; vardı ama son bir gayretle kendini yok edip varoluşunu sonlandıracak kadar güçlü bir iradesi de vardı.
Sayfa 478Kitabı okudu
Reklam
"Neden daha önce göze almadın?" diye sordu sert. 7 Işim gücüm yokken... Açlıktan ölürken... Şimdi kimsem o zaman da aynı adamdım, insan olarak, sanatçı olarak aynı Martin Eden'dım; o zaman neden yapmadın? Kafamı duvarlara vura vura kendime sorduğum soru buydu. Sadece senin için değil, herkes için sordum. Görüyorsun değil mi, değişmedim ben. Gerçi bana biçilen kıymetteki gözle görü lür ve ani artış nedeniyle bu konuda sürekli şüphelerimi gidermem gerekiyor ama değişmedim. Aynı kemiklerin üze rinde aynı ten, ellerimde aynı, ayaklarımda aynı on parmak. Aynı adamım. Ne yeni bir erdem sahibi oldum ne de yeni bir gücüm var. Beynim, eski beyin. Edebiyatta veya felsefede yeni bir fikir ortaya atmadım. Kimse beni istemezken hangi kıymete sahipsem şimdi de öyleyim. Şu anda kafamı en çok kurcalayan şey, beni neden istedikleri. Beni kendim oldu ğum için istiyor olamazlar çünkü hâlâ eskiden istemedikleri kişiyim. Demek ki beni başka bir şey için, benim dışımda bir şey için, ben olmayan bir şey için istiyorlar! Sana bu şeyin ne olduğunu söyleyeyim mi? Gördüğüm kabuldür bu. Halbuki o kabul ben değilim. İnsanların kafalarındaki bir sey o. Bir de kazandığım ve kazanacağım paralar için isti yorlar. Halbuki o para da ben değilim. Para bankada duran, herkesin cebinde olan bir şey. Sen de mi bunun için, kabul ve para için mi istiyorsun beni?"
Sayfa 457Kitabı okudu
Dergilerde hakkında yazılanları okuyor, o yazılarda ki kendi tasviri üzerine düşünüyor, düşünüyor; sonunda kendi kimliğiyle o yazılanları bağdaştıramaz hale geliyor du. Hayatını yaşayan, heyecanlar duyan, aşkı tadandı o; kalenderdi, hayatın hafifliklerini tebessümle karşılayandı; gemilerin üst güvertesinde görev yapan, ayak basılmamış topraklarda dolaşan, kavgayla geçen eski günlerde çetesini yönetendi. Halk kütüphanesindeki binlerce kitabı ilk gör dugünde ağzı açık kalan ama sonrasında kitapların içinde yolunu bulmayı öğrenip onların efendisi olandı; geceleri yağ yakarak çalışan, mahmuzunu ayarlayıp yatan ve kitaplarını kendi başına yazandı. Kesin olan bir şey vardı: Bütün sürü nün doyurmaya kararlı olduğu devasa iştah ona ait değildi.
Sayfa 451Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"O kitaplar yazılmıştı! O zaman beni aç bırakan, evini yasak eden ve düzenli bir işe girmiyorum diye lanetleyen siz, simdi karnımı doyuruyorsunuz. Halbuki eserlerimin hepsi o zaman yazıldı. Şimdi sizin aklınızda, benimse ağzımda evirip çevirdiğim, ama hiçbirimizin asla dile getirmediği bu düşünceler yerine ne söylesem saygıyla dikkat kesiliyorsunuz. Ağzımı açıp gözümü yumsam, suratınıza karşı topunuz çürümüşsünüz; içiniz yolsuzlukla, hırsızlıkla, rüşvetle dolu diye konuşsam öfkeden kudurmak yerine kem küm edip isabet buyurdunuz dersiniz. Neden? Çünkü ünlüyüm, çok param var. Martin Eden olduğum, iyi biri olduğum ve salak sayılmayacak biri olduğum için değil. Size desem ki gökteki ay bir kalp peynirdir, hemen bu fikrin müridi olursunuz, olmasanız da reddetmezsiniz, çünkü benim dağlar kadar dolarım var. Hem de hepsini uzun zaman önce kazandım. çünkü eserlerimi yazmıştım; tam da ne zaman, size diyeyim, ayağınızın altındaki toz gibi üzerime tükürdüğünüz zaman.
Sayfa 441Kitabı okudu
"Biraz histeri, biraz da melodram ha?" diye sordu. " Boş ver, olur böyle şeyler. Peynir Surat'ı çiğnemiş adamsın, isterse iki kere on bir yıl sürsün, bütün o editörleri de ezip geçersin. Burada duramazsın. Devam etmek zorundasın. Biliyorsun ki sonuna kadar gitmek zorundasın."
Sayfa 158Kitabı okudu
Reklam
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…
Umutlarının öyle coşmasına izin vermezsen, hayal kırıklığına uğramazsın.
Sayfa 111
Senin için, bin tane olsa yakalarım.
Yalnızca bir gülümsemeydi, hepsi bu. Her şeyi düzeltmiş değildi. Hiçbir şeyi düzeltmemişti. Belli belirsiz bir tebessüm. Minicik bir şey. Ormandaki bir yaprak; ansızın havalanan bir kuşun kıpırdattığı bir yaprak. Ama kollarımı ardına kadar açıp onu kucaklayacağım. Çünkü bahar gelince, karların tek tek, tane tane eridiğini biliyorum; belki de ilk kar tanesinin eriyişine tanık oldum. Koştum. Peşinde avaz çığlık bir çocuk sürüsü, deliler gib koşan, yetişkin bir erkek. Ama umurumda bile değil. Yüzümü kamçılayan rüzgara karşı, dudaklarımda Pençer Vadisi kadar geniş bir tebessüm,koştum. Koştum.
Sayfa 375
“Bir keresinde, ben küçükken bir ağaca tırmandım, şu yeşil, ekşi elmalardan yedim. Karnım davul gibi şişti, çok acıdı. Annem elmaların olgunlaşmasını bekleseydin, hastalanmazdın dedi. Şimdi, ne zaman bir şeyi çok istesem, annemin elmalar için söylediği şeyi anımsıyorum.”
Sayfa 343
Şöyle dedi: “Çok korkuyorum.” Neden, diye sordum. “Öyle mutluyum ki, Doktor Resul. Böylesine büyük, müthiş bir mutluluk, insanı korkutuyor.” Yine nedenini sordum, şöyle dedi: “Senin bu kadar mutlu olmana, ancak senden bir şey almaya hazır oldukları zaman izin verirler”
Sayfa 255
Reklam
O sabah, gün doğumuna yakın, sağı solu kolaçan edip kimsenin bakmadığına emin olunca, yirmi altı yıl önce yaptığım bir şeyi yinelemiştim: Bir şiltenin altına, bir deste buruşuk banknot sokmuştum.
Sayfa 247
Dik bir yamaçtan aşağıya kayan, tutunabileceği bir ot, bir çalı arayan ama eli boş kalan biri gibiydim. Oda sallanıyor, yalpalıyordu. —aşağı yukarı, sağa sola. “Hasan biliyor muydu?” dedim bin güçlükle; dudaklarım bana ait değildi sanki. Rahim Han gözlerini yumdu. Başını salladı.
Sayfa 227
Onları dinlerken, kim olduğumun, ne olduğumun aslında Baba tarafından, onun insanların yaşamında bıraktığı iz tarafından belirlendiğini fark ettim. Bütün hayatım boyunca “Baba’nın oğlu” olmuştum.Ama o artık yoktu.Bana yolu gösteremezdi artık;bundan böyle yolu kendim bulmak zorundaydım.
Sayfa 178
Gece yarısına doğru, Baba onu yatırmamızı istedi. Süreyya’yla onu kucakladık, kollarını omuzlarımıza attık.Ben onu yatağa yerleştirirken, Süreyya başucu lambasını söndürdü. Baba eğilmemizi söyledi, her ikimizi de öptü. “Az sonra morfininle suyunu getiririm, Kaka can,” dedi Süreyya. “Bu gece istemem” dedi Baba. “Bu gece ağrım yok.” “Peki,” dedi Süreyya.Battaniyesini üzerine çekti.Kapıyı kapadık. Baba bir daha hiç uyanmadı.
Sayfa 177
62 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.