Yaşadığımız büyülü anın sonsuzluğunda
Meydan okuyorum dünyaya, kalıyorum iki dudağının arasında
Bir kadeh alıyorum gözlerinin pınarından can bulurcasına
İrkiliyor birden yanık bedenim
İşliyor ruhuma ilmik ilmik korkunç ayaz
Mecbur bırakıyor bizi hicrana acımasız zaman
Hasret kalıyorum mehtabıma, sensizlik zifiri bir zindan bana
Ondan bana elle tutulamaz bir etki geçiyor olsa gerek ki ömrümde ilk olarak, karşımdaki sıradan ormanlıkta hep aramış, hiç yakalayamamış olduğum büyüyü bulmuştum.
Uyandığım her yeni günde
Bir silüet belirir zihnimin dört bir köşesinde
Ruhumu esir alan eşsiz simanı ararım
Bazen içtiğim kahvenin köpüğünde, bazense mavi gökyüzünde
Şifa ararım bitmek bilmeyen özlemine, zehirli bir alışkanlığın külünde, ya da anlamsız şişelerin dibinde
Fayda etmez seni ister bu kalp her zerresinde, atar kendi kendine çaresizce
Tohumların büyüyor içeride her gülüşünde
Sen çiçek açan bir kasımpatısın kalbimdeki depresif ve karanlık sonbahara yeni bir havasın
Muhteşem görüntüsüyle içimi ısıtan bir nergissin dondurucu kışta
Cıvıl cıvıl sesinle beni neşelendiren baharda
Hazırlıyorum kendimi beraber geçireceğimiz ateşli yaza
Hayran kalıyorum bir kez daha
Hayatımı renklendiren büyülü yakamozlarına
Kal benimle bir asır boyunca, lanet olsun amansız ayrılıklara...
Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında. Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker dalarım, gözlerimden mesut kıyılar geçer. Hep aynı günün ateşi vurur sularına...