Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aurora.aquarius

Aurora.aquarius
@Aurora_aquarius
Kendi ruhunu arayan biri...
"Ortada ne başlangıç var ... " dedi Burton, "ne de bir son. Bana öyle geliyor ki, insanlık hatırlayamadığı bir kör dövüşünden gelip öngöremediği ve anlayamadığı bir geleceğe doğru gidiyor. İnsan ... biri hariç, karşılaştığı her engeli, her düşmanı yendi. Kendini yenemedi. Nasıl nefret etmesin kendinden."
Reklam
"Sanmam ki karşılasınlar. Orada tüm güç birkaç kişinin elinde. Bu da onların kibrini azdırmışhr. Biz grevi başlatınca Torgas Yönetimi toplaşmayı yasadışı ilan eden bir karar çıkanr. O zaman ne olur? Biz işçileri bir araya toplanz. Şerifin bir sürü adamı onları dağıtmaya gelir, o zaman da bir kavga başlar. İnsanların birbirine kenetlenmesi için kavgadan iyisi yoktur. Bunun üzerine toprak sahipleri, şu salak lüzumsuz işler müdürlerinden ya da hala genç oldukları iddiasında olup, göbeklerini saklamak için kemerlerini sonuna kadar sıkan ve 'işte yine geldim' diyen şu Amerikan Lejyon oğlanlanndan bir vijilante komitesi* kurar. Vijilanteler işçilere ateş eder. Gezgin işçilerden birini vurduklarında bir cenaze töreni tertipleriz; bundan sonra da esas eylem başlar. Askeri birlik çağırmak zorunda bile kalabilirler." Heyecandan soluk soluğa kalmış. "İşte böyle arkadaş! Askeri birlikler tabii ki kazanır. Evet ama bir asker bir meyve toplayıcısını süngülediğinde ülke çapında saflarımıza bin işçi katılır. Ulu Tanrım! Ah askeri birliklerin gelmesini bir sağlayabilsek."
"Biz de çok geçmeden bir yerlerde başka iş buluruz kendimize. Birkaç zavallı piç kurusunun daha iyi ücret almasına sevinsek de sadece geçici ücret yükselmeleri değildir derdimiz. Meseleye uzun vadeli bakmalıyız. Çok çabuk yatışan bir grev, işçilere nasıl örgütleneceklerini, nasıl bir araya geleceklerini öğretemez. Çetin bir grev en iyisidir. İşçilerin bir araya geldiklerinde ne kadar güçlü olduklarını görmelerini isteriz."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"İnsan kendini neye mecbur hissediyorsa onu yapmak zorunda. Ben sana şöyle yap diyemem. Bence şans ya da uğursuzluk diye bir şey yoktur. Bu dünyada doğruluğundan emin olduğum bir şey var, o da, kimse kimsenin hayatına karışmamalı. Her şeyi kendi yapmalı insan. Belki ona yardım edilir ama, şunu yap denemez."
Kasların çalışmak, zihinlerin yaratmak için sancı duyması zaten insanoğlunun kesin işlevlerinin en sonuncusu. İnsan demek bu demek. Bir duvar yapmak, bir ev, bir baraj kurmak, ona İnsan' dan bir şey katmak, o duvardan, evden, barajdan da İnsan'a bir şey almak. Ağırlık kaldıra kaldıra sert kaslar edinmek, düşüne düşüne net çizgi ve
Reklam
Ölmeye sıra gelmeden önce yaşamaları şart...
"O yola çıkanları görmem gerek. İçimden bir duygu, görmen gerek diyor bana. Hiçbir vaazın sağlayamayacağı yardımlara ihtiyaçları var. İnsan daha yaşamadan, cennet umudunu ne yapsın? Kendi ruhları yerlerde sürünürken, Kutsal Ruhu ne yapsınlar? Yardıma ihtiyaçları olacak. Ölmeye sıra gelmeden önce yaşamaları şart."
Kazanmanın nasıl bir his olduğunu anlamak için bütün sporları yapmamız gerekmiyor. Müziği anlamak için gelmiş geçmiş bütün müzik eserlerini dinlememiz gerekmiyor. Şaraptan zevk alabilmek için dünyadaki bütün bağların üzümleriyle yapılmış bütün şarapları tatmamız gerekmiyor. Sevgi ve gülmek, korku ve acı , bu hayattaki en geçer akçeler.
Ama esas sorun yaşamadığımız için pişmanlık duyduğumuz hayatlar değil. Sorun pişmanlığın kendisi. Büzüşmemize, kuruyup kalmamıza, kendimizin ve bütün insanlığın en büyük düşmanı olduğumuzu hissetmemize neden olan, pişmanlığın ta kendisi.
"Hayat" diye yazmış Sartre bir zamanlar, "umutsuzluğun öte yanında başlar."
Her yaşam milyonlarca seçim ihtiva eder. Kimi büyük, kimi küçük. Fakat bir kararın yerine başka bir karar geçtiğinde, bütün sonuçlar da değişir. Dönüşü olmayan bir sapma gerçekleşir ve bu da başka sapmalara yol açar...
Reklam
"insan," diye yazmıştı Thoreau Walden' da, "hayallerine doğru güvenle yürüdüğü ve hayalindeki hayatı yaşamak için çaba gösterdiği takdirde gündelik hayatın akışı içinde aklına dahi gelmeyecek bir başarıya ulaşacaktır." Aynı zamanda bu başarının, yalnız kalmanın bir ürünü olduğunu gözlemlemişti. "Kendime yalnızlıktan daha iyi bir dost bulamadım."
Zira zihnimizdeki başarı kavramı çoğu zaman dışarıdan gelecek saçma sapan bir kazanıma hedeflenmiştir: olimpiyatlarda madalya, ideal koca, yüklü maaş. Hayatımızı bu ölçütlere uyabilmek için harcarız. Oysa başarı ölçülebilecek bir şey, hayat kazanılacak bir yarış değildir.
yaşamımızın yükünün ve yazgısının sonsuza dek insanın omuzlarına yüklenmiş olduğu bize öğretildiğine göre, bu yükü omuzlarımızdan atmaya kalktığımızda daha alışılmadık ve ağır baskılarla tekrar üzerimize yönelir.
İnsan, gerçekte bir değil, iki kişidir. İki diyorum, çünkü kendi bilgim bunun ötesine geçemiyor. Başkaları aynı konuda beni izleyecek ve beni de geçecektir. Ve en sonunda insanın çok çeşitli, kendi içinde bağdaşmaz ve bağımsız kişiliklerin bir araya gelmesinden başka bir şey olmadığını tahmin etme cüretinde bulundum. Ben, kendi payıma, yaşadığım hayatın doğası yüzünden yanılmadan tek bir yönde, yalnızca tek bir yönde ilerledim. Bu işin ahlaki yanıydı, kendi kişiliğimi inceleyerek insanın ilkel ikiliğini baştan başa kabul etmeyi öğrendim; bilinç alanımda çarpışan iki karakterden biri olduğumu söylemem doğru olsa bile, bunun nedeninin aslında kökten bir biçimde ikisi de olmam olduğunu gördüm ve çok erken tarihlerden başlayarak, bilimsel buluşlarımın izlediği yön bana böyle bir mucizenin çıplak olasılıklarını sunmadan bile önce, bu öğelerin birbirlerinden ayrılmaları düşüncesi üzerinde zevkle düşünmeyi öğrenmiştim. Eğer bunların her biri, diyordum kendi kendime, farklı kimliklere yerleştirilebilseydi, yaşam, onu dayanılmaz kılan her şeyden kurtulabilirdi; kendisinden daha dürüst olan ikizinin arzularından ve neden olduğu pişmanlıklardan kurtarılan adaletsiz kimse kendi yolunda gidebilir, adaletli kimse kendi yolunda sebatla ve güvenle yürüyebilir, kendi zevk aldığı şeyleri yapabilir ve bundan böyle artık dışındaki bu kötülükten kaynaklanan pişmanlık ve acıdan uzak durabilirdi. Bu bağdaşmaz karakterlerin bu şekilde birbirlerine bağlanmaları ve bu zıt ikizlerin bilincin acılı rahminde sürekli mücadele halinde olmaları, insanoğlunun üzerindeki lanetti. Öyleyse bunlar nasıl birbirlerinden koparılabilirdi?
57 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.