Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Lakin tek korkum; yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
Genellikle dar alanlardan geçme ya da suda kalma korkusuyla ilgili rüyalar, embriyonik yaşamdan kalma, annenin rahminde olma ve doğum eylemi üstüne kuruludur.
Davranış bozukluğu sergileyen gençlerle yapılan terapi görüşmelerinde görülmektedir ki birçok çocuğun kendi sınırlarını gereksiz yere ilk kez aştığı dönem, vaktinden önce ve ihtiyaç olmadığı halde verilen cinsel bilgilerin alındığı dönemdir.
Kocaman gökdelenlere hayret ediyoruz, asırlık çınarlar çok sıradanmış gibi.. Bungee-jumping gibi uç sporları yapanlara hayret ediyoruz, sanki tavandaki yürüyen sinek basit bir iş yapıyormuş gibi...
Günümüzde malesef pek çok aile çocuklarının hayatlarını her türlü riske karşı korumaya çalışıyorlar. Onları kendilerince güvenli bir fanusun içinde tutmaya çabalıyorlar. Çocukları adına beyin görevi görüyorlar. Çocuklarının beyinlerinin yapacağı işi üstleniyorlar. Oysa biyolojik alemde risksiz hayat, gelişime kapalı bir hayattır. Eğer birey ya da bir canlı topluluğu risksiz, bol besinli, hastalıksız ve avcısız bir hayatta yeterince süre yaşarsa sonra bir durağanlık sürecine yani biyolojik adıyla "stazis" sürecine girer.