Sende gördüğümü görecekler diye,
ödüm kopuyor...
hep aklıma geliyorsun,
bak gördün mü?
senin de gidecek,
başka bir yerin yok...
kaçmak istedikçe
sana yakalanıyorum
söndürmek istedikçe
sana yanıyorum...
yenildim işte
ama yine de
seni seviyorum
sana bir sarılsam şimdi
kırılsa yalnızlığımın kemikleri
beni yokluğunla savaştırma
kaybederim
İnsaf et Anna! gidelim buradan.
senin masumiyetini,
bilgelik zamanlarından kalma sırları,
dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
Ölelim diyecektim az kalsın, ölmeyelim hiç ölmeyelim Anna.
Sarılalım diyecektim az kalsın. İçimden böyle şeyler de geçiyor işte. Sarılalım, dudakların...
Tamam sustum...
Herkesin
Bir umudu vardır,
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü…
Çünkü herkesin bir gideni vardır…
İçinden bir türlü uğurlayamadığı…'
İyi ki doğdun "Zarif Adam"...
Bu dünya soğuk.
Rüzgâr genelde ters yöne eser.
Limon ağaçları kurur.
Bahaneler hep hazır.
Güzel günler çabuk geçer.
İçimiz hep bir hoşça kal ülkesi
Hayatın devraldığı
sessiz bir özsudur acı
birikir yüreğinin kıvrımlarında
ve ağar gözlerine ağır ağır
Bulutlar yere inmiştir artık
ya da gurbettesindir
Unutma
Bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma...
Öyle bir zamanda gel ki
Ayrılmak mümkün olmasın
Mesela bir ilkbahar sabahı
Ve ne olur kimse duymasın
Ben mısra peşinde
Her mevsimle barışık
Mısralarım basit manalı
Bilsinler yazan aşık
youtu.be/qS7YMWcbuiU
Şiir tarafından ihmal edildiğim bütün zamanlarda, kendi halime, yalnızlığıma zalimce bir hayranlık duyuyorum. İçim kabarıyor, bıraksalar da ıssızlarda başım önümde, kendime gömülerek dolaşsam.
Geri vereceğiz hepsini...
Bunca yıllık vücudumuz; el, kol, ayak,
Öpüştüğümüz dudak,
Yeşilini gözlerimizin, mavisini.
Tepeden tırnağa kemiğini, derisini.
Kadın, erkek, yaşlı, genç,
Er geç,
Bir tabut içinde, hepsini..