Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Baki Eren

Baki Eren
@BakiEren
30 okur puanı
Mart 2018 tarihinde katıldı
Bir insanın, bilinmeyen bir hayatın parçası olduğunu ve ona olan aşkımız sayesinde bu hayata nüfuz edebileceğimizi zannetmek, bir aşkın doğmasında en temel unsurdur ve başka hiçbir şeyin önemsenmemesine yol açar.
Reklam
"Evimde gereksiz eşyaların hepsi var şüphesiz. Sadece gerekli olan şey eksik: Buradaki gibi kocaman bir gökyüzü parçası. Hayatınızın üstünde hep bir gökyüzü parçası bulundurmaya çalışın yavrucuğum" diye eklerdi bana dönerek. "Ender bulunur nitelikte, zengin bir ruha, bir sanatçı mizacına sahipsiniz, ihtiyaçlarını karşılayın onun."
400 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Swann'ların Tarafı
Swann'ların TarafıMarcel Proust
8.6/10 · 4.233 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanın görebilmesi için elli çift gözü olması gerekir, diye düşündü. O kadını çepeçevre görmek için elli çift göz bile yetmez, diye düşündü. İçlerinden birinin mutlaka onun güzelliğine karşı kör olması lazımdı. İnsan en çok gizli bir duyuya sahip olmak istiyordu, hava gibi hafif, öyle ki gizlice anahtar deliklerinden süzülebilsin ve örgü örerken, konuşurken, tek başına sessizce pencerede otururken onu çevreleyebilsin; geminin dumanını içinde tutan hava gibi onun düşüncelerini, hayallerini, arzularını içine alıp saklayabilsin.
Sayfa 204Kitabı okudu
Reklam
Belki de on yıl önce, tam şu anda durduğu yerde dururken, ona buraya âşık olduğunu söyleten şey de böyle bir bütünlük duygusuydu. Aşkın bin bir biçimi vardı. Bazı âşıklara nesnelerin ve mekânların içinden bazı şeyleri seçip almak, bir araya getirmek ve onlara kendi hayatlarında olmayan bir bütünlük vererek bir sahneden veya (artık hepsi gitmiş ve birbirinden ayrılmış) insanların bir araya gelişlerinden, düşünceleri hâlâ meşgul eden ve aşkı hâlâ sürdüren o küre gibi bütünlükleri yaratma yeteneği verilmiş olabilirdi.
Sayfa 198Kitabı okudu
Demek her şey mesafeye bağlı, diye düşündü Lily Briscoe, üzerinde tek bir leke olmayan, sanki yelkenlerle bulutlar yumuşacık maviliğine gömülüymüş gibi duran denize bakarken, demek, diye düşündü, her şey mesafeye bağlı, yani insanların yakınımızda ya da uzağımızda olmalarına, çünkü koyda giderek açılmakta olan Mr. Ramsay hakkında hissettiği şey de değişmişti. Çekilip uzamış gibiydi, gerilmiş gibiydi; Mr. Ramsay gitgide uzaklaşıyor gibiydi. O ve çocukları o mavilik, o mesafe tarafından yutulmuş gibiydi; ama burada, çimenlikte, yanı başındaki Mr. Carmichael birden homurdandı. Lily güldü. Carmichael yere düşen kitabını kaparak aldı. Bir deniz canavarı gibi oflayıp puflayarak yeniden şezlonguna yerleşti. Bu tümüyle farklı bir şeydi, çünkü o yakınındaydı.
Sayfa 197Kitabı okudu
Bıçağı alıp babasının kalbine saplamak hep bir simge olarak aklında tuttuğu bir şeydi.
Sayfa 190Kitabı okudu
Diğer tapınma nesneleri tapınmayla yetiniyorlardı, erkekler, kadınlar, Tanrı, hepsi, önünde secdeye varanları kabul ediyorlardı; ama bu biçim, sadece hasır bir masanın üzerinde yanan beyaz bir abajur şapkası şeklinde olsa bile, insanda sürekli bir cenk yapma arzusu uyandırıyor, insanı perişan edeceği kesin olan bir dövüşe davet ediyordu.
Sayfa 164Kitabı okudu
Nereden başlamalıydı Fırçasını ilk nereye dokundurmalıydı, sorun buydu. Tuvale çekilecek bir çizgi sayısız risk yaratacak, sürekli karşısına çıkacak geri dönüşsüz kararlara götürecekti. Fikir olarak basit görünen her şey, iş uygulamaya gelince çok karmaşıklaşıyordu; tıpkı dalgaların kayalığın tepesinden bakınca simetrik, denizde yüzen birine ise araları derin, dimdik, köpüklü tepeler olarak görünmesi gibi. Yine de bu risk alınmalı, ilk dokunuş yapılmalıydı.
Sayfa 163Kitabı okudu
Reklam
Lily Briscoe onun, gidenin arkasından gitmenin imkânsız olduğu, ama geride kalanların bu gidişi ürpererek, en azından bakışlarıyla ufukta yelkenleri kaybolana kadar izlenen bir gemi gibi izlemek istedikleri, kimseye ait olmayan o bilinmeyen yere doğru sürüklenişini izledi.
Elbette, insanların istediği bir şey vardı, çünkü Minta uzanıp elini tutunca, Nancy istemese de aşağıda bütün dünyanın sislerin arasından görünen Konstantinopolis gibi gözünün önüne serildiğini görüyor ve o zaman da insan ne kadar uykulu olursa olsun, "Şu Ayasofya mı?" "Şurası Haliç mi?" diye sormak zorunda kalıyordu. O yüzden Minta elini tuttuğunda, Nancy de "İstediği nedir? Şu mu?" diye soruyordu. Sahiden neydi? (Nancy önüne serilen manzaraya bakarken) sisin arasından bazı yerlerde sivri bir kule, bir kubbe, adsız bazı çıkıntılar görünüyordu. Ama Minta elini bıraktığında, örneğin tepeden aşağı koşarlarken öyle yapmıştı, bütün bunlar, kubbe de, kule de, sisin arasından çıkan her ne idiyse hepsi aşağı batıyor ve gözden kayboluyordu.
İnsanın botuyla tekmelediği bir taş parçası bile Shakespeare'den uzun yaşayacak.
Ama her zaman geçer öğlen sıcağı akşam olur, gece olur ve acı çekenler, yorgunlar tatlı tatlı uyuyacakları huzurlu yuvalarına dönerler...
Sayfa 246
546 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.