Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Serenity

Serenity
@Baran17
ʜAʏAᴛ ʙEɴ sEɴIɴ ᴅEğIʟ, SᴇN BᴇNɪM Iᴄ̧IᴍDᴇSɪN. BᴇN NᴇFᴇS AʟIʀSᴀM SᴇN YᴀŞᴀRsIɴ﹗
Maceracılar
Katanga'nın paralı askerlerden oluşan ordusunda, geçmişten söz etmenin bir tabu olduğunu o da herkes gibi biliyor. Burada kimsenin geçmişi yoktur.
Reklam
Maceracılar
Aslında bir 'Kiralık Katil'di. Bir insan bundan daha fazla düşebilir miydi?
Ada
Pala’lı kız kuklası sahnenin ortasına gelmiş, şarkı söylüyordu. «Düşünce beynin içten dışa akan Üç milyar hücresidir. Milyarlarca bilardo oyununa hücrelerin İnan ve Şüphecilik denir. Bende İnan, düşüncelerde çarpışma; Bende Mantık, onlardaysa enzimler; Onların pembe yatıştırıcıları, benim düşlerim; Onların beyaz yatıştırıcıları, benim suçlarım. Değilmi ki ben duyumsanan Bir matematiksel düzenlemeyim, Yabancılaşmış her bir atomum Yine de benden bir şeyler taşır.»

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ada
«Bütünüyle unuttuğum bir şey geliverdi aklıma,» dedi Will. «O zamanlar en çok dört yaşındaydım, ama şimdi birden her şeyi anımsadım. Zavallı Tiger.» «Kim bu zavallı Tiger?» Tiger, güzel köpeği. Tiger, çocukluğunu geçirdiği o iç karartıcı evde tek ışık kaynağı. Tiger, sevgili, tatlı Tiger. Tüm korkuların ve acıların orta yerinde, babasının
Ada
Olanaksızı yapmalarını isteriz onlardan. Yaşam deneylerini sözcüklere dökmelerini söyleriz. Salt, kavramsallaştırılmamış bir veri olarak şu çiçek, şu açımlanmış kurbağa, teleskobun öte yanında görülen şu gezegen nedir? Ne anlam taşır? Size ne düşündürür, sizde hangi duyguları, imgeleri, anıları uyandırır? Bunları yazıya dökmeye çalışın. Elbet başaramayacaksınız; ama yine de bir deneyin. Sözcüklerle olgular arasındaki farklılıkları, nesneler hakkında bir şeyler bilmekle onları doğrudan tanımak arasındaki ayırımı anlamanıza yardımcı olacaktır. Ve, yazınızı bitirince, deriz onlara, çiçeği bir daha inceleyin, sonra bir iki dakika gözlerinizi kapatın. Sonra da, kapalı gözlerinizin ardında gördüklerinizi çizin. Her ne görmüşseniz onu çizin - ilgisiz bir şey olsa bile. Gördüklerinizi, hatta göremediklerinizi çizin ve boyalarınızla, kalemlerinizle renklendirin. Sonra bir mola daha verin. Bundan sonra ilk çiziminizle ikincisini karşılaştırın; çiçeğin bilimsel tanımıyla gördüklerinizi çözümlemeden, çiçeği hiç bilmiyormuşçasına davranarak onun varlığının gizemine kendinizi açıverdiğinizde yazdıklarınızı karşılaştırın. Sonra kendi çizim ve yazınızı diğer öğrencilerin çizim ve yazılarıyla karşılaştırın. Bilimsel çizim ve tanıklar çok benzeşirken, öbür türde yapılan çizim ve yazılar arasında büyük farklılıklar olduğunu göreceksiniz.
Reklam
Ada
«Algılara açık olma sanatını öğretmede eğitiminiz ne ölçüde başarılıdır?» diye sordu Will. «Algılara açık olmanın dereceleri vardır. Bir fen dersinde alıcılık çok azdır. Bilim gözleme dayanır; ancak, bu gözlem seçicidir. Dünyaya bir kavramlar perdesi ardından bakılır. Mokşa ilacı kullanıldığındaysa kavramlar ortadan kalkar. Yaşantı sınıflandırılmaz, ayırımlar yapılmaz, yalnızca olduğu gibi algılanır. Wordsworth’ün şiirindeki gibi. «Gözleyip alan bir yürek getir yanında.» Anlattığım köprü kurma oturumlarında da ayırımlar, tasarımlar yapılır ama, yine de fen derslerinde yapılanlardan daha azdır. Çocuklar birdenbire küçük Buda’lara dönüşmezler; mokşa ilacıyla elde edilen katışıksız alıcılığa ulaşmazlar. Ne gezer... Ancak, adları ve kavramları fazla önemsememeyi öğrenirler. Kısa bir süre için de olsa, zihinlerinde ürettiklerinden daha fazlasını alırlar.»
Ada
«Başka insanlara bakış açımız ne olmalı?» diye sordu Will sonunda. «Freud’un gözleriyle mi bakmalıyız, yoksa Cezanne’ın gözleriyle mi? Proust gibi mi, yoksa Buda gözleriyle mi?» Bayan Narayan güldü. «Bana ne gözle bakıyorsunuz?» diye sordu. «Sanırım daha çok bir toplumbilimci gözüyle bakıyorum size.» diye yanıtladı Will. «Sizi yabancı bir uygarlığın temsilcisi olarak görüyorum.» Ama, bazı özel izlenimler de edindim. Kusuruma bakmazsanız, geçen yılların sizi çok olumlu etkilediğini düşünüyorum. Estetik açıdan, kafaca ve duyguca ve her ne demekse, manevî açıdan çok iyi görünüyorsunuz ve benim izlenimlere açılmam çok özel bir durumdur. Oysa, izlemek yerine kalıp düşüncelerimi yansıtmaya kalkıştığımda iyice saçmalarım.» Sırtlansı bir kahkaha attı. «İnsan istedikten sonra,» dedi Bayan Narayan, «beş para etmez hazır kavramları zihnini algılara açarak elde ettiği yetkin en iç gerçeklere yeğleyebilir. Sorulması gereken bu tür bir seçimde nelerin etken olduğudur. İnsanlar neden her iki tarafın görüşlerini alıp, bu görüşleri bağdaştırmaya çalışmazlar? Çözümleme geleneğine bağlı kuramcılık ve uyanık bir edilgenlikle iç gerçek alırlığı - her ikisi de tümüyle yanılgılardan arınmış değildir; oysa ikisi birleştiğinde başarılı sonuçlar alınabilir.»
Ada
«Her çocuğa bir çiçek verilir -çin gülü, ya da, daha iyisi gardenya- çünkü Çin gülü kokulu değildir. Bilimsel açıdan gardenya nedir? Hangi bölümlerden oluşur? Taç yaprakları, ercik, boyuncuk, ovar, falan. Çocuklardan çiçeğin ayrıntılı çizimlerle birlikte çözümsel bir tanımını yapmalarını isteriz. Bu yerine getirilince, kısa bir dinlenme molası verilir. Bu da bitince; onlara Mahakasyapa öyküsünü anlatarak bu öykü üzerinde düşünmelerini söyleriz. Acaba Buda bir botanik dersi mi vermişti? Yoksa izdeşlerine başka bir şey mi öğretmek istiyordu? Öyleyse, öğretmek istediği neydi?» «Neydi ya?» «Elbet, öykü yanıtın sözcüklerle anlatılamayacağını açıkça belirtiyor Bu nedenle cocuklara düşünmeyi bir yana bırakıp yalnızca bakmalarını öğütleriz. «Ama, çözümleyerek değil,» deriz. «Bilim adamı, ya da bir bahçıvan gibi değil. Tüm bildiklerinizi bir yana bırakın ve önünüzde duran bu akılalmaz mucizeye arıtılmış zihninizle bakın. Daha önce bir eşini görmemişçesine, hiç adı yokmuş, hiç bir bilinen türe girmezmiş gibi bakın. Uyanık ama edilgen, algılara açık bir zihinle adlandırmadan, yargılamadan, karşılaştırmadan bakın. Ve ona bakarken gizemini içinize çekin, duyumun özünü, karşı kıyı bilgeliğinin kokusunu soluyun.»
Ada
Önce ders kitaplarına bağlı bir öğretim uygularız. Çocuklara kolayca kavrayabilecekleri temel bilgiler belirli bir düzen içinde anlatılır. Su katılmamış botanik - ilk evre budur. Altı, yedi hafta sürer. Bundan sonra, yarım gün köprü kurma dediğimiz şeye ayrılır. İki buçuk saat süresince daha önce öğrendikleri botanik bilgileriyle sanatın, edebiyatın, dinin, özvarlık bilgisinin ilişkilerini araştırırlar.
Ada
Bir çocuğa bu ilkeyi aşınmış aile ya da aşınmış toplum örneğinden çok daha çarpıcı biçimde tanıtıp anlatır. Ruhsal yaralar gözükmez; hem zaten çocuklar yetişkinlerin dünyasına yabancıdırlar. Karşılaştırma ölçütleri olmadığı için en kötü durumları bile olağan sanırlar. Oysa on dönüm çayırla on dönüm aşınmış toprak, uçuşan kum arasındaki ayırım hemen göze batar. Kum ve çorak aşınma çukurları mesellerdir. Bunlarla yüzyüze gelen çocuğun doğayı koruma bilincinin gelişmesi ve doğayı koruma bilincinden törel düzlemde bilinçlenmeye geçişi kolaylaşır - bitkiler, hayvanlar ve onları besleyen dünya konusunda Altın Kural’dan insan ilişkilerinde Altın Kural’a geçişi kolaylaşır. Bir çocuğun çevresel gerçek ve aşınma meseleleri yoluyla vardığı töre anlayışı evrenseldir.
Reklam
Ada
Çocuklar hayvan öyküleri aracılığıyla anlatılanları kolayca kavrarlar. Onlara günün koşullarına göre değiştirilmiş Esop öyküleri anlatırız. İnsanbiçimli hayvanların masalları yerine evrensel ahlâk kuralları içeren gerçek çevrebilimsel öyküler. Çocukların bayıldığı bir diğer kıyaslamalı öykü de toprak aşınması öyküsüdür. Adamızda toprak aşınmasına pek rastlanmadığından, Rendang’da, Hindistan’da, Çin’de, Yunanistan’da, Doğu Akdeniz’de, Afrika’da, Amerika’da -açgözlü, aptal insanların karşılığını vermeden almaya, doğayı sevgisizlik ve anlayışsızlıkla sömürmeye kalkıştıkları her yerde- olanların fotoğraflarını gösteririz. Doğaya iyi davranırsanız, doğa da size iyi davranır. Doğayı yaralayıp yok ederseniz, o da sizi yok edecektir. Çorak toz çukurlarında «Size davranılmasını istediğiniz gibi davranın» ilkesi apaçık ortadadır .
Ada
«Çarpma ve bölmeyle aynı zamanda. Önce çevrebilimden başlarız.» «Çevrebilim mi? Fazla karmaşık değil mi?» «Bu nedenle ondan başlarız yakın çocuklara herhangi bir şeyin tek başına, bağımsız, olarak varolabileceğini düşünme fırsatı vermeyin. En baştan tüm yaşamın karşılıklı ilişkilere dayandığını açıkça belirtin. Onlara ormanlarda, tarlalarda, göletlerde, ırmaklarda, köy ve çevresinde karşılıklı ilişkileri örnekleyerek gösterin. Bu bilgiyi iyice sindirmelerini sağlayın.» «Şunu eklemeliyim,» dedi Müdire, «ilişki bilimini her zaman ilişki törebilimiyle birlikte öğretiriz. Penge, karşılıklı alıp verme, aşırılıklardan kaçınma - doğanın kuralı budur ve törebilim açısından insanlar arasında kural da bu olmalıdır.
Ada
Beş yaşını aşan hemen her akıllı çocuk, doğru yöntemi kullanmanız koşuluyla, hemen her şeyi öğrenebilir. Oyunlar ve bilmeceler aracılığıyla mantık ve yapı öğretiriz. Çocuklar oyun oynarlar ve inanılmaz bir çabuklukla konunun özünü kavrayıverirler. Bundan sonra uygulamaya geçebilirsiniz. Bu yöntemle çoğu çocuk yarı sürede en azından üç kat daha çok ve dört kat daha iyi öğrenir.
Ada
Gözlerimin ve kulaklarımın algıladığı şeyler başkadır; kullandığım dil, içinde bulunduğum ruh durumu ve peşinde koştuğum amaçların algılamama, değerlendirmeme ve bunlara bağlı olarak eyleme geçmeme izin verdikleri şeyler bambaşkadır. Bunun için bütün bu öğeler tek bir eğitim sürecinde birlikte ele alınırlar. Algılama ve imgeleme eğitimi, uygulamalı fizyoloji ve ruhbilim eğitimi, yaşam deneyine dayanan törebilim ve din eğitimi, dil eğitimi ve özvarlığı tanıma eğitimi çocuklara aynı zamanda verilir.
Ada
Bir yandan da çocuklara belirli bir sistem içinde özenle aşamalandırılmış algılama ve dili doğru kullanma dersleri verilir. Görüp duyduklarına dikkat etmeyi öğrenirler ye bunu yaparken duygu ve tutkularının dış dünyayı algılayışlarını nasıl etkilediğinin ayırdında olmaları, dil alışkanlıklarının yalnızca duygularını ve tutkularını değil, duyumlarını da etkilediğinin bilincinde olmaları istenir çocuklardan.
1.975 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.