Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Bayram Tosun

Bayram Tosun
@Bctsn
Yalova - Ankara
39 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
“Hükümetin içeride karşılaştığı başlıca mesele budur: Mümkün mertebe daha az yem vererek bir beygiri on sene daha yürütmek için ne yapmalı? Bunun için çok basit bir usul var: Niçin daha fazla yem verilemediğini beygire anlatmak! Diğer bır usul de şimdiki yem istihkakının çok iyi olduğuna, sahildeki tepelerde yem dolu bir çuvalın kendisini beklediğine beygiri ikna etmek.., Parti her iki taktiği de kullanıyor” (Fischer, 1947: 29-30) Burada sözü edilen propaganda ve algı yönetimidir. Altıncı kesitte de Napoleon'un açıklamalarından sonra Sgucaler diğer hayvanları ikna etmek için gereken konuşmaları yapmaktadır. Bu ikna çalışmalarında söylenecek şeyler seçilmekte, olayların bazı yönleri ön plana çıkarılırken bazı yönlerine hiç değinilmemekte ve böylelikle dil çeşitli sözcük oyunlarıyla belli amaçlara hizmet eden bir araç olarak kullanılmaktadır, ki Sgucaler'ın yaptığı konuşmalar genel anlamda propaganda ve algı yönetimine yönelik konuşmaların tümüne bir göndermedir.
Sayfa 200Kitabı okudu
Reklam
Snowball'un her konuşmasını “dört ayak iyi iki ayak kötü” şeklinde alakasız melemelerle kesen koyunlar; liderin şakşakçıları olarak propagandaya hizmet eden, kendilerine duyurulan her icraatı alkışlayan, lideri meydanlarda izleyip tezahürat yapan kitleleri anıştırmaktadır. Bu kitleler hem yarattıkları gürültü ve kalabalık sayesinde farkında olarak ya da olmayarak diğer insanları etkileyip liderin gücüne ilişkin belli bir algı yönetimi yürütmekte hem de kendi yaptıklan propagandadan etkilenip, etkilendikçe de propagandayı sürdürerek bir çeşit döngü içine kısılmaktadırlar.
Sayfa 181Kitabı okudu
3.4.3. Dördüncü Kesitteki Propaganda Yöntemlerinin Okunması Dördüncü kesitte propaganda yöntemlerinin kullanımı yoğunlaşmaktadır çünkü domuzlar daha da güçlenmişlerdir. Bu güçle kendilerine çeşitli ayrıcalıklar sağlamaya devam etmekte, ayrıcalıkları artık örtük biçimde değil açık olarak kullanmakta ve hayvanları kandırmak amacıyla çeşitli propaganda yöntemlerine başvurmaktadırlar. Snowball'un Yedi Emir'i “dört ayak iyi iki ayak kötü” şeklinde tek bir slogana indirgemesi ve koyunların da bu sloganı yerli yersiz saatlerce tekrarlamaları, öncelikle “indirgeme” ve “kitlenin anlayacağı dilden konuşma” yöntemlerine, sonra da “tekrarlama” yöntemine örnek oluşturmaktadır. Böylelikle hayvanlara karmaşık gelen Yedi Emir basit bir hale indirgenerek hayvanların anlayacağı hale getirilmiş ve yaratılan slogan ile verilmesi istenen mesaj tek tümcede ifade edilebilmiştir. Mesajı tekrar tekrar dile getirme işlemi, bizzat mesajın hedef kitlesi tarafından gerçekleştirilmektedir. Koyunlar kendi tekrarları ile kendi beyinlerini yıkamakta ve böylelikle kendi yaptıkları propagandaya ikna olmaktadırlar. Bu durum, aynı zamanda bir beyin uyuşturulması durumudur. Bir şey defalarca söyleyince içeriği önemini kaybetmekte ancak tekrar edenin de dış dünya ile ilişkisi kopmaktadır. Bu nedenle tekrarlanan sloganların bir propaganda yöntemi olarak kullanması hem kitlenin ikna edilmesi hem & sloganın dışında kalan konular karşısında uykuda kalmasın! sağlamaktadır.
Sayfa 172Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“İsmi, rengi, yönetim şekli ne olursa olsun bir asiller, bir ortalar, bir de paryalar sınıfı her çağda, her toplulukta kendi kendine doğacak. Bu tabiatın kanunu galiba. Nasıl tabiat güzel, çirkin, zayıf, kuvvetli, uzun, kısa yaratıyorsa cemiyetler de kendi içlerinde yüksekler, orta ve aşağı tabakalar çıkarıyorlar, çıkmaması için ne tedbir alırlarsa alsınlar bu oluyor” (Ağaoğlu, 1967: 75).
Sayfa 151Kitabı okudu
“Bunlar okuryazardır ancak işlevsel olarak okuryazar değildir. Okumayı öğrenirler ancak öğrenmek için okumazlar” (McGregor ve Buzan, 2002: 29).
Sayfa 145Kitabı okudu
Reklam
“Manipülatörler genellikle fikirlerini söylemekten ya da doğrudan yanıtlar vermekten kaçınarak sözcüklerin arkasına saklanır. Bu da onların gerektiğinde geri adım atmalarına olanak verir. Eğer önemli bir bilgiyi atladıkları ortaya çıkarsa, başta açık olmamalarına ilişkin bir mazeret beyan ederler” (Paul ve Elder, 2012: 27).
Sayfa 139Kitabı okudu
“Propagandacı bir sorun yaratır ya da sorunu abartır, sizi sorunun cıddiyeti konusunda ikna etmeye çalışır ve sonra da bu sorun için birini suçlayarak ya da önerisinin sorunu çözeceğini ileri sürerek sizi yatıştırır. Propagandacı bu noktada kötü bir adama, bir kurbana ya da bır günah keçisine, üzerine yüklenebileceği birine gereksinim duyar. Öfkesi, kendisinin samimi ve söz ettiği sorunun da ciddi ve aciliyetli örünmesini sağlar” (Gula, 2007: 29).
Sayfa 119Kitabı okudu
Estetik temaşa ve deha
Estetik alanda dâhinin entelektüel yoldan ulaştığı merhaleye azket (zâhit, uzletteki ermiş) etik yoldan erişir: "Bizzat kendi tabiatına karşı nice şiddetli mücadeleler vermiş ve nihayet kendini tümden aşmış insan, artık yalnız saf bilen bir varlıktır; tabiatın lekesiz bir aynasıdır ondan geri kalan... Bundan böyle şimdi o, bir zamanlar duygularını harekete geçiren ve ona acılar çektiren ve fakat şimdi ise son bulmuş bir oyundan sonra şah figürleri gibi pek önemsiz bir şekilde öylece önünde duran; yahut faşing gecesi görüntüleriyle bizleri huzursuz edip, korkuturken şimdi sabahleyin işte şurada atılmış maskeler misali duran dünyanın hayalet görüntülerine dönüp sakince ve gülümseyerek bakar."
Sayfa 179Kitabı okudu
Estetik temaşa ve deha
...dehâ ile normal insan arasındaki fark... : İradeden tecrit edilen zekâ eşyayı olduğu gibi görür. Dâhi önümüze her şeyi barizleştiren bir ayna koyar. Düşünce, güneşin bulutları aydınlattığı gibi, ihtirasları aydınlatır. Ve eşyanın hakikatini ortaya koyar. Dehâ uzağı gördüğü için yakındakinin farkında olmaz. Dehâ ihtiyatsızdır. Ve acayiptir. Gözleri yıldızlara bakarken ayakları taşlara çarpar. Dehânın beceriksizliği bundan ileri gelir. O umumi, ebedi ve temel hakikatleri arar. Hâlbuki orta adamlar kendi zamanlarını ve şahsiyatı düşünürler. Buna göre bir insan fikirce züğürt ve adi olduğu nispette sosyaldir. Dâhi adam ise topluluktan başka yerlerde de tatmin bulur. Toplantılara ihtiyacı yoktur. Bütün güzelliklerin verdiği zevk, sanatın verdiği teselli, sanatkârın heyecanı onun karma karışık bir kalabalık içinde yalnız kalabilmesinin mükâfatıdır. Ama bunun neticesi inzivaya düşmek ve bazen da cinnete duçar olmaktır. Çok gelişmiş bir hassasiyet tasavvur kabiliyeti ve intüisyon kadar ıstıraplar da doğurur. Arsito diyor ki : «Felsefede, siyasette, şiirde, güzel sanatlarda temayüz etmiş bütün insanlar melânkolik bir mizaca sahiptirler».
Sayfa 178Kitabı okudu
Estetik temaşa ve deha
"Ne zamandır düşünüyorum da, öyle geliyor ki bana, tedirgin olmadan bir insanın dayanabileceği gürültü miktarı, zihin yeteneğiyle ters orantılıdır ve zihin yeteneğini ölçmek için güzel bir ölçü olabilir... Gürültü bütün okuyan aydın kişiler için bir işkencedir; elle, çekiçle vurmak, eşyayı öteberiye atmak gibi sık rastlanan şeyler, ömrüm boyunca her gün çektiğim bir işkence olmuştur."
Sayfa 177Kitabı okudu
Reklam
İrâde, akıl ve bilinç
"Biz bir şeyi, bulduğumuz bir sebepten dolayı istemeyiz, tam aksine onu şiddetle arzu ettiğimiz için sebepler ihdas ederiz; hatta bu isteklerimizi gizlemek üzere felsefeler inşa ederiz, ilâhiyat bilimleri kurarız." Burada Schopenhauer herhalde akıl ve mantığın hayatta bir işe yaramadığını söylemek istemiyor. Ancak irâde metafiziği zaviyesinden bakıldıkta olay farklıdır. Şiddetle arzu etmek, irâde işidir. Sözgelimi “Bin atlı akınlarda dev gibi bir orduyu yenmek” akılkârı değildir; ama iman, inanç, ideal işidir; bunlar ise doğrudan doğruya irâde meselesidir. Schopenhauer'ın kanaatince, kimse kimseyi mantık oyununa getirerek yoldan çıkaramaz yahut inandıramaz. Bir kimseyi bir şeye inandırmak istiyorsak evvela onun isteklerine, menfaatlerine ve iradesine hitap etmeliyiz. Her ne kadar bireyin beşeri faaliyetlerini yürütmesinde akıl ve bilinç kolaylık sağlasa da asıl yükü taşıyan irâdedir.
Sayfa 243Kitabı okudu
İrâde, akıl ve bilinç
... irâde, aklı biler, zekâyı keskinleştirir ve bilincin onünü açar. Eğer aklın ve bilincin arkasında irâde yoksa bunların kendilerini geliştirmelerine de imkân yoktur. Arkalarında irâde olmaksızın akıl ve bilinç gelişmemiş iki tembelden başka bir şey değillerdir. Tembel ve ahmak adamların kavrama kabiliyetleri de o nispette zayıftır.
Sayfa 139Kitabı okudu
Menfi Mutluluk ve Müspet Izdırap
Hayatta mutlu olmak, huzur ve sükün bulmak her fâninin biricik beklentisi ve metafizik ihtiyacıdır. Ne var ki bu uğurda yapılan her teşebbüs bizi mutlu edecek yerde ıstırabımızı daha da derinleştirir. Zira mutluluk yolundaki her atılım kategorik olarak beraberinde bir yarışmayı, atışmayı, kavgayı ve çatışmayı getirir. İrâde; hayatın hazlarının, mutluluklarının ve neşesinin peşinde koşar - Bundan daha güzel ne olabilir ki - dersin ve kollarını açıp mutluluğun ılık rüzgârına bırakırsın kendini... İşte o anda tuzağa düşersin: Mutluluğu kabul edişinle birlikte hayatın tüm ıstıraplarını yüklenmiş olursun... Hayatı hedonist bir çılgınlık olarak yaşamak isteyenler de aldanmaktadırlar, zira hazzın elinde her zaman alevden bir kamçı vardır.
Sayfa 116Kitabı okudu
İrâde ve Tasavvur
Saat akşamın altısı, günlük çalışma sona ermiştir. Şimdi bir gezinti yapabilirim yahut bir kulübe gidebilirim; bir kuleye çıkıp güneşin batışını seyredebilirim. Aynı şekilde bir tiyatroya da gidebilirim; ya da bu veya şu arkadaşımı ziyaret edebilirim. Evet, yahut ana kapıdan çıkıp, uzak diyarlara gidebilir ve bir daha da gelmeyebilirim. Bunların hepsini yapma imkânım var; bunları yapıp yapmamakta büsbütün hürüm. Fakat bunların hiçbirini yapmıyor ve evin yolunu tutuyor, karımın yanına gidiyorum.” Schopenhauer, şöyle devam ediyor: Bütün bunlar, tıpkı suyun şöyle konuşmasına benzer: “Dev dalgalar gibi yükselebilirim (yani denizde ve fırtınada); öfkeyle aşağılara akıp dökülebilirim (yani bir nehir yatağından); coşarak ve köpürerek aşağıya dökülebilirim (yani bir şelalede olduğu gibi); fışkıran bir dalga olarak havaya yükselebilirim (yani bir fıskiyede olduğu gibi); ve nihayet kıvrılıp akabilir veya havada buharlaşabilirim (evet, yüz derece sıcaklıkta!). Fakat ben bunlardan hiçbirisini yapmıyor ve şimdi kendi isteğimle, şu sakin ve berrak gölde kalıyorum.” Nasıl ki su bunlardan birini veya hepsini ancak belli bir sebep ortaya çıkınca yapabilirse, aynı şekilde her insan, yapabileceği her şeyi yalnız aynı şartlar altında yapabilir. Bu şartlar meydana çıkıncaya kadar yapması imkânsızdır. Ancak koşullar ortaya çıkınca, sadece bunu yapma imkânına kavuşmakla kalmaz, aynı zamanda zorunlu olarak sebepler de harekete geçer.
İrâde ve Tasavvur
Schopenhauer intihara İtiraz ediyor; “İntihar anlamsızdır”, diyor, “çünkü nasıl olsa irâde kendisine yenisini yaratacaktır.” “İntihar eden kişi aslında hayatı ister, ancak el'an mevcut hayat şartlarından memun değildir.” “Hatta intihar eyleminde insan, irâdenin ebedi müessir olduğunu tasdik etmektedir. Hâlihazırdaki hayat şartları altında hayata son verme kararı, gerçi hayata son verir, ancak intihara sürükleyen irâdeyi yok etmez. Aynı şekilde intiharda beşeri hürriyetin temsili ispatını görmek de tümden yanlıştır, zira bu fiilde yok edilmek istenen beden zaman, mekân ve kozalite kayıtlarının dışındadır. Bu itibarla intihar eden kişi zorunluluğun zaruretinden dolayı intihar etmektedir, yoksa kendi hür irâdesiyle değil. Hürriyet elde etmenin yegâne imkânı insanın kendi kendini reddiyle mümkündür, çünkü ancak bu şekilde o, mutlak hürriyet demek olan irâdeyi reddetmiş olur. İşte bu şekilde hürriyet asıl kendi temelinde kurulmuş olur.”
67 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.