Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Beyazıt

Beyazıt
@Beyazit72
(م~ع)
Eski bir mü'ellif felsefeyi şöyle ta'rîf ediyor: "İnsân bütün husûsî ilimlerden başka bir umûmî ilme mâlik olmaya tab'an arzudârdır ki, bu ilim diğerlerine hâkim olsun ve nokta-i nazarının vahdet ve umûmiyyetiyle vahdet-i kâ'inâtı ira'e etsin. Bunun mümkün olduğunu akıl idrâk eder, zîrâ herşeyi fürû'uyla mükemmelen bilmekten âciz kalınca hepsini mücmelen bildirecek bir şeye elbette ihtiyâc ve arzu gösterir. Her devirde birçok dehâlar bu ilmi bulmaya tasaddi etmişlerdir. İşte bu tasaddîler felsefedir. " Bu ta'rîf Herbert Spencer'in felsefe "vahdet håline getirilmiş ilimdir" ta'rîfine pek ziyâde yaklaşmıştır.
Reklam
Göçebeler-hayvancı toplum, nasıl kendi medeni şartları içinde düşünüyor, duyuyor ve hareket ediyorsa, yerleşik ekinci toplum da, yaşayış tarzını tayin eden unsurlara göre bir kainat tasavvuru kuruyor. Hayvana galebe çalan, onu köle gibi kullanan insan kendini tabiattan üstün gördüğü halde, tarlası veya bahçesi göklere, tabiat şartlarına, bir kelime ile kainata bağlı olan insan kendini bütün varlığa ve varlığı idare eden gizli kuvvetlere täbi hissediyor
Buna göre o yüce varlığı kavramak için sıfat tecellileri ile vücuda gelen âlemimizde hikmet taharrisine (araştırmasına) girişmek ve bu husustaki fitri temayülü kullanarak eserden müessire intikaal etmek lazımdır. Bu hem mümkün ve hem de gereklidir. Bu yapılmayarak bazı filozofların tercihi vechiyle "apox" yani, düşünceyi tatil etmek insan tabiatına aykırıdır. Bundan dolayıdır ki, İslâm'da men edilmiştir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Öğrenilmesi lazım gelen ilk gerçek; Kainat'ın, alim, kaadir, müdebbir ve müteal olan yaratıcısını tanımaktır. Bu sebepledir ki, eskiler "ilmin efdali (en faziletlisi) marifetullahtır demişlerdir.
Ameli Tavsiye: Imkânlar elverdiği nisbette tabii gıdalarla beslenmeli ve tabiatla irtibatlı bir hayat sürmeye çalışmalıdır!..
Reklam
Diğer taraftan mimari de, musiki gibi insan ruhuna şekil veren bir belli belirsiz- telkin vasıtasıdır. Sefer tası gibi üstüste dizilmiş apartman katlarında yaşamanın insanların ruh sagligina iras edeceği zararlar da saymakla bitmez. Mesela alçak tavanlı ve küçük odali dairelerin de rûhî inkabazlara amil olacağı izahtan värestedir. Neden mümin bir insan bir yüce måbede girdiği zaman ferahlık duyar?! Çünkü onun yüksek kubbesi ve tevhid akidesine göre şekillenmiş olan mimari tarzı rûhî taleplere muvafik düşer. Huzurun sebep ve kaynağı budur. Peki öyleyse, iktisadi şartlar itibariyle müstakil, geniş tavanlı ve bahçe içinde bir evde oturma şansı bulamayanlar ne yapmalıdır? Böyleleri muhakkak menşeleri olan köy-kent gibi yerlerdeki ikaametgahlarını muhafaza etmeli ve hiç olmazsa yazın birkaç ay oralarda vakit geçirerek yorgun ruh ve bedenlerini dinlendirmelidirler. Doğru olan böyle yapmak olduğu halde bizde apartmanda oturmak bir meziyet sanılmakta ve bu çirkin barinma şekli köylere kadar sirayet etmiş bulunmaktadır Halbuki Batı taklidçiliğinden neşet etmiş olan bu temayülün batıdaki tatbikata tamamen ters olduğundan kimsenin haberi yoktur.
Diğer taraftan apartmanlarda islâmî hayatı engelleyen ve ona ters düşen bir çok husûsiyetler mevcuddur. Yüz numaraları, çoğu kere- kıbleye doğru yapmak ve binaları içiçe sokarak birinin yatak odasının diğerinin oturma odasına mütenâzır olması gibi aksaklıklara ilaveten...
Diğer taraftan tabiatla haşır neşir olan insanların hayatta daha cesur oldukları da bir vakıadır. Zîrâ böyle yaşayanlar çocukluklarından itibaren ağaçtan düşmek, yılan görmek, kurbağaya basmak nevinden sayısız cesareti takviye edici hadisenin içinde bulunurlar ve irâde ile hissiyatlarının buna göre serbest ve mükemmel bir sûrette şekillenmesi imkânına kavuşurlar.
Ameli Tavsiye: Etrafınıza gerçek bir mürebbî bulmak dikkat ve basîreti ile bakınız!.. Bir kere bulunca da bir daha kaybetmemek ve azâmî istifâdeyi sağlamak için elden gelen her fedakârlığa katlanınız!.. Unutmayınız ki, "dost kalmak, dost olmaktan zordur!..
Bu alemde kimse nasibinden memnun değildir. Karışık arzularla daima müphem bir fütur, bir korku üzüntüleri içinde yaşarız. Şu aşağıdaki misal bu hali oldukça muvaffakiyetle gösterebilir: "Vaktiyle bir sihirbaz varmış. Daima kediden tedehhüşle titreyen bir fare hakkında merhamete gelmiş. Sihir kuvvetiyle bu küçük mahluku kedi yaparak 'Haydi dostum, şimdi serbest serbest gezin,' demiş. Fakat bu mucizeli istihaleye rağmen kedi olan fare hareketlerinde yine serbestleyememiş... Onun yine endişeden kurtulamadığını gören büyücü sormuş: 'Nen var? Neye sıkılıyorsun artık?' 'Köpekten korkuyorum...' cevabını almış... Sâhir bu sefer kediyi köpeğe tahvil etmiş. Fakat hayvanda halin de yine tamam bir memnuniyet göremeyince tekrar ettiği suale köpek 'Kaplandan korkuyorum...' cevabını vermiş. Bu defa da köpek kaplan olmuş... Lakin onun yine aynı muhteriz hallerden kurtulamadığını gören såhir Yine neden titriyorsun kuzum?' 'Avcıdan... 'Ha! Üç şekil değiştirdin memnun olmadın. Artık şimdi insan olmak kaldı. Fakat ben seni adam yaparsam vesveselerin, kuruntuların, korkuların en büyüklerine düşürmüş olurum. Ne yapsam hilkatindeki bir fare ürkekliği var... Onu izale edemeyeceğim. Haydi sen yine aslına rücu et... Hayatın her uf- kundan görünen diğer bir ufuk vardır ki saadet orada zannolunur ve bu nihayeti gelemeyen bir hayalden ibarettir..."
Reklam
Zil zurna sarhoşun biri sürücüye yaklaşmış: "Beyazıt'a ne vereceğiz?" "Bir çeyrek, paşam!" Müşteri üzengiye ayağını koymuş, kendisini şöyle bir kaldırmış, lakin eğere oturmaya vakit bulamadan öbür taraftan yere inmiş, sormuş: "Geldik mi?" Sürücü hiç bozmamış: "Geldik paşam!" Sarhoş çeyreği basmış ve sağa sola yalpa vurarak yürüyüp gitmiş!
-وولتر- بز جملةً اولومه محکوم قربانلرز. بز او قويونلره بكزرز که بوغازلنملرينه منتظر اولدقلری حالده مه لرلر او ينارلر صیچرارلر . انلرك بزه فائقیتلری ايسه انلرك كسيله- جکلرينی بیلمدكلری حالده بزم بیلمکلکمزدن عبارتدر
...umumun aklı maazallah tam ve zinde olaydı bütün ulum ve fünun ve terakkiyat şıp diye dururdu. Mesela iki bin metre irtifadan düşerek toprağın üzerinde kompostoya dönenleri gören diğer tay- yarecilere bu müthiş kazalardan hiçbir ürküntü gelmiyor. Bu facialardan ibret almayıp da o kanatlı ecel beşiklerine binip yine havalananlara tam akıllı denir mi? X şuasıyla bile bile ellerini çürütüp kat ameliyesiyle büsbütün kaybedenlere, bu fedakârlıklarına mükâfaten bütün insaniyet bir araya toplansa acaba bir tek parmaklarının iadesine kadir olabilir mi? Muayyen hiçbir maksada matuf olmayarak hilkat-i arzdan beri insan ayağı basmamış mehip, mühlik, karlı dağların en helecan-aver buzlu yalçın kayadan ibaret sivri tepelerine tırmanıp da müthiş uçurumlara yuvarlanarak cesetleri ebedi karlar altında örtülenlere tam akıllı demeye kim cesaret eder? Birçok harikulade cüretler vardir ki halk bunlara "delice hareketler" namını verir. Cüretinizde muvaffak olursanız herkesin nazarında fevkalade bir adam payesine erersiniz. Muvaffak olamazsanız size deli derler. Bu cüretkârların zihinleri durduran savletleri olmayaydı her hareketlerini korkak bir hesap ve mülahazaya tatbik eden uslu ve akıllıların ağır düşünceleriyle bu âlemde hiçbir terakki husul bulmazdı.
Sayfa 411Kitabı okudu
İzdivaç
Insanlar, yularları nasip denilen heyulanın elinde, nereye gittiklerini bilmeyen hayvanlardır. Çok geniş ve hesapsiz sandıkları fikir ve arzuları pek mahduttur. Daima nişan alarak peşinden dolaştıkları emelleri zengin olmak, çok yaşamak, iştihar etmek. Hemen hemen işte bu neviden dört beş şeye münhasır gibidir. Evlenmek de bu emellerden bir mühimini teşkil eder. Nasıl [bir] kadın almalıyım? Onda hangi hasleti diğerlerine tercih etmeliyim? Güzelliği mi, zekâsı mı, serveti mi diğerlerine galip olsun? Çok güzel olursa bana kurulur, kendini dirhem dirhem satar. Daha akıllı olursa beni dolaba kor... Çok zengin bir kadının kocası daima yan hizmetkâr bir lütuf-dide mevkiinde kalır. Halbuki kendilerini akıllı sanan insan sürüleri dilleri dışarı çıkmış av köpekleri gibi daima bu üç alayişin arkasından koşarlar.
Sayfa 397Kitabı okudu
117 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.