"Zarif dikkat" ne güzeldir. En büyük iltifattır o. Bir şeyin en küçük ayrıntısına, muhatabın her zerresine nazik bir dikkat, ihtimam göstermek...
“Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben.” demişti Şükrü Erbaş.
Hakiki muhatabın en küçük ayrıntısına bile en mühim işi yapıyormuşçasına mesai ayırıp zarif ve incelikli bir dikkat göstermekten daha büyük bir aşk alameti var mıdır ki?
Zeynep Merdan
Bir Arap düşünür, "Artık sende hiç şüphe kalmasın ki insan muhtardır ve muhtar oluşunda onun hiç ihtiyarı yoktur," diyordu. Bugün gündelik dilimize yabancı olsa da muhtar sözcüğü "seçiminde özgür olan" ve ihtiyar da "seçme iradesi" demek.
İçeride ne kadar emniyette hissediyorsak dışarıdaki belirsizliğe de o ölçüde katlanabiliyoruz. Zaten, belirsizliğe ve bilinmeyene tahammül edemediğimiz sürece öğrenemeyiz.
Kurbanlığın, mazlumluğun verdiği ahlaki üstünlük hissini seviyoruz. Yaralarımızın sızısıyla sarhoş olmayı seviyoruz. Bak benim yaram daha derin, hem de daha fazla kanıyor!
"Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, Suriye'nin toprağından, Bosna'nın bayrağından, Ebu Zer'in (r.a.) yalnızlığından, Bilal-i Habeşi'nin (r.a.) ilk ezanından, Tarık bin Ziyad'ın kılıcından, Filistinli Cafer'in haykırışından, Gazze'nin gözyaşından öpüyoruz...
İyi bayramlar meleklerin şehri Gazze. İyi bayramlar utancımız, açlığımız Afrika. İyi bayramlar Ömer Muhtar'ın soylu çocukları. İyi bayramlar acının, ölümün başkenti Hama. İyi bayramlar Recep onbaşı, Salih Uzman, Er Mehmet. İyi bayramlar kırılganlıklar, üzüntüler. İyi bayramlar ey hüzün..."
Ölüm bizi ayırıncaya kadar...
Aşkımız şehrin en güzel aşkıydı
Kolay değildi, kolay olmamıştı
Yıllarca şehrin en güzel aşkının benekleriyle yaşamak.
Didem Madak | 🌷💖
“Sonra gittin.
Birlikte kışlıkları naftalinleyecektik.
Söz vermiştim unutmayacaktım gözlerini
Bir yeşil fanila gibi ipte, alıp ütüleyecektim.
Herkese iyi akşamlar demeyi öğretecektim gözlerine.
Sonra gittin.
Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.
Kitaplar, aşk, her şey.
Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.
Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğaydım
Sonra gittin.
Beyaz bir küf büyüdü evde, tersten yağan kar gibi.
Keşke dünya toz şekeri ile kaplı olsaydı.
Çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.
Söz dedim, söz verdim.
Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
Güneşi özledim, sonra seni
Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım…”