Yıllanmış karamsarlıkların ve tortulaşmış umutsuzlukların altından bir güneş doğuyordu sanki. Hangi karanlık, yüzyıllardır hâkim olabilirdi ki aydınlık yeryüzüne?
"Tabii ya! Yalnız öğretmenler öğrenci değil bana kalırsa dünya bir okul, bütün insanlar da o okulun öğrencileridir. Doğan her insan bu okula yazılır, ölen her insan da diplomasını alıp gider."
Yanındayken dokunmadığım simsiyah saçlarına dokunduğumu hayal ediyorum şimdi. Deniz kokan teninin kokusu tüm hücrelerimi yakıyor, damarlarında dolaşan sıvının kan olduğunu söylemek zor artık, göğüs kafesimin içinde hapis olmuş kalbim sen sen diye atarken.
Hüzün var yüzünde, gözlerine bulutlar toplanmış, sanki sağanak olarak yağmak için bekler gibi. Tüm acılarının sebebi olduğunu bilmek daha çok canımı yakıyor. Parmaklarımı yakan fotoğraftaki gözlerine bakmaktan bile çok utanıyorum.
Bitti çocukluğum.
Seni düşünmekle geçen geceden, solgun bir güne düştüm. Kıyıda durup da baktım geçmişe. İnce belli bardağıma çocukluğumu attım. "Sevda Kanı" çay doldurdum üzerine.
Görmese de duymasa da onun sessiz adımlarla uzaklaştığını ruhen hissetti. Bu da bakir ruhunda yeni tattığı, tanıştığı bir duyguydu ve bu adamla yaşadığı sürece daha birçok duyguya gebe kalacağını his ediyordu.
"Bir adım ötemde, sunduğun yıldız tarlası
Gözlerim kamaştı da, kaçtım...
Kaçarken kaçırdığımsa, daha fenası!
Kara saçlarında güneşin yanıp tutuşması..."