Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
cemile aycıl
cemile aycıl
@Cimii
33 okur puanı
Mart 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Kitap on yaşında olan küçük bir kız çocuğunun dilinden anlatılıyor. Baş karakterimiz Obayda. Obayda ve ailesi babalarının başına gelen talihsiz bir kaza sonucundan sonra Kabil'i bırakıp köye taşınırlar ve bu süreçte baba içine kapanır Obayda'nın üç tane ablası vardır babalarının toparlanması ve ailenin bereketinin artması için Obayda nın
Bu kitaptan azıcık söz etmek istiyorum. Martin Eden hikayesi yarım kalmış bir karakter ve sanırım bende onunla beraber eksik kaldım. İşci sınıfına mensup genç bir denizci iken bir olay sonucu Morse ailesi ve deli gibi aşık olacağı(olduğunu sandığı) Ruth ile tanışır. Arada ki sınıf farkı Martini korkutur ve Ruth'a nasıl layık olurum düşüncesi ile bir yola çıkar ardından kedini geliştirmeye okumaya ,yazmaya , burjuva kesimine layık olmak için elinden geleni yapar. Burada aslında bazen uğruna savaş verdiğimiz bazı kişi ve olguları elde ettikten sonra sadece hayal kırıklığı, hevesten başka bir şey olmadığını çarpıcı bir şekilde anlatır. Martin Eden hikayesini okurken kimi yerde onunla aç kalacak, mutlu olacak, üzülecek(çoğu kez) kimi zamanda yapma bunu kendinediye haykırmak isteyeceksiniz. Kesinlikle okunması gereken bir kitap, Martin sadece bir karakterden çok daha fazlası, sınıf farkını, çabasını, aşkını, düşüşleri, başarıları hepsini onunla birlikte yaşıyorsunuz. Martin Eden kendi tükenmişliğini yenmiş biri olarak kalsın isterdim fakat bize sadece trajik bir son ile başbaşa bırakıyor..
Goerge Orwell kitaplarına bir ara sıkıcı kelimesini kullanmıştım ve bana sıkıcı olması aşırı gerçeklik payı olmasından dolayı kaynaklanıyor demişlerdi. Haklılık payı yüksek bir cümleydi. Bu kitap için bir inceleme yazmak değil sadece tam olarak ne hissettirdiğini aktarmak istiyorum. Hayatımda okuduğum en çarpıcı kitap olabilir. Bazen özgürlük, adalet , eşitlik için savaş verirken bazı benlikleri hedefi unutuyor ve özgürlüğe kavuşacak umudu ile daha çok dibe battığını çok sonradan acı bir şekilde fark ediliyor. Tek düze ve köle yaşamdan kurtulmak için verilen mücadele sonunda rahatlığa kavuşulacağını sanıp sistemin en fiyakalı kölesi olmak. Şahsen bana aktardığı şeyler bunlardı bu kitabın. Mutlaka okuması gereken ve üstünde çok düşünülmesi gereken bir kitap.
KİTAPLA KALIN..
Okur Takip Önerileri
Merhaba,
Ben ilk defa bir Stefan Zweig kitabı okuyorum, ve kısa hikayelerden oluşuyor diye biraz önyargı ile yaklaşıyordum kitabın yazarına fakat öyle değilmiş kısa ve öz ve bu kadar kısa olmalarına rağmen okuyucuyu her anlamda tatmin eden, tam tadında biten hikayeler ile buluyorsunuz kendinizi.
Kısaca kitabın içeriğinden bahsetmek istiyorum; bir kadın düşünün sadece 24 saatini birlikte geçirdiği bir adama ansızın bir merak, yardım etme çabası, merhamet ve bir anda verdiği karar ile peşinden gidebilecek kadar cesur ama bir o kadar da karmakarışık. Hissettiği duygular daha doğrusu minnet etmeyi bilen, çocuksu diye anladığı adamın aslında hiçte öyle olmadığını anladığı an ve duyduğu hayal kırıklığı. Tüm bu duyguları bir ömür boyunca içinde tutuyor ve bir olaya objektif yaklaşan yabancı bir adama geçmişte yaşadığı 24 saati tekrar geçmişe giderek anlatmaya başlıyor. Bir kadının duygularını, hayal kırıklığını, karmaşasını, bir yabancıya duyduğu sempatiyi tam anlamıyla okuyucuya aktarabilmiş bir yazar. Okumanızı tavsiye ederim tadında bir hikaye.
"İnsanlarda minnettarlık çok nadir hissedilir , minnet duyanlar kendilerini ifade etmekte güçlük çekerler. Şaşırırlar utanırlar ve bazen durgunlaşır, hislerini saklarlar."
İstanbul da yaşayan ve kendi düzenini kurmuş ibrahim önüne gelen haber sayesinde çocukluk arkadaşı hüseyinin bir cinayete kurban gittiğini öğrenir ve bunun üzerine gerçekleri öğrenmek için mardine eskiden yaşadığı topraklara geri döner ve hüseyinin öldürülmesinin altında çok faklı bir hikaye ortaya çıkar ve ibrahim bu hikayeyi deşmeye araştırmaya başlar.. kitabın genel konusu ibrahim, hüseyin ve melek naz( hüseyinin sevdiği kadın) arasında oluşuyor.
Huzursuzluk kitabı kısa, bilgilendirici fakat tam anlamıyla da tamamlanamamış bir kitap gibi. Kitap genel olarak IŞİD örgütünün yezidiler üzerlerinde yapmış olduğu vahşeti, kadına, çocuklara yapılan işkenceleri ve tecavüzleri bu halkın yaşadığı insanlık dışı durumu ele alıyor. Melek Naz yezidi dinine mensup ve hüseyin müslüman ama kitap bu iki karakterin arasında geçen diyaloglara çok az yer vermiş. Hüseyinin hayatı, düşünceleri, melek naz'a olan hisleri yok denecek kadar az hüseyinin hikayesi üstü kapalı kalmış bilakis melek nazinki de öyle. Kitabı okuduktan sonra orta doğu ya bakış açısı, farklı bir dine mensup olan insanların aslında sadece birer insan oldukları ve hiç bir günahı olamadığı gerçeği ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Ama onun dışında sizi çok tatmin edecek bir aşk hikayesi yok maalsef. Kitap bittiği zaman ee ne oldu şimdi diye kalakaldım ben. Zülfü Livaneli okumayı severim ama bu kitap biraz yarım kalmış gibiydi..
"Film de beklenen yağmur en sonunda yağar ama savaştan geriye kalan her şeyi yağan yağmurun temizlemesi mümkün müdür acaba? Savaşlarda onca yaşananlar insanoğlunun en karanlık ve en vahşi taraflarına ait öykülerse, makineli tüfekler ve top mermileri art arda patlayıp etrafa ölüm saçıyorsa, tecavüz mağduru zavallı kadınlar nefret çocuklarını dünyaya getiriyorsa... Ne yazık ki savaştan geriye kalan bu pislikleri temizlemeye göğü yararak bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun dahi gücü yetmez"...
Savaş mağduru masum insanlar ve heba olmuş hayatlar. Acıklı bir kitap ve dehşet verici bir gerçek malesef. Hiç bir sebeb savaşı, soykırımı( bunun adı altında yapılan taciz ve tecavüzü katliamı) haklı kılmaz. Kitapta suada, ayşa, edina, kerima ve daha nice kadının yaşadığı korkunç ve zor zamanlar dile getiriliyor. Önceden mutlu ve güzel hayat süren boşnak müslümanlarının daha sonra ansızın savaşın patlak vermesi ile mahfolan hayatları anlatılmaktadır..
İngiliz edebiyatının akışını etkileyen ve edebiyat dünyasında pek çok tartışmaya sebeb olan Oscar Wilde'in bu tek romanı iyi ile kötüyü birleştiren, estetiği sorgulayan ve bir yazar olarak Wilde'a ün kazandıran muhteşem bir eser.
Eserin çıktığı dönem bir çok tartışmaya sebeb olmuş ve daha sonraları eşcinselliği de konu aldığı için
Bir taraftan Hasan Sabbah'ın yeryüzü cenneti ile yeni tanışan güzel köleler, diğer tarafta onun en güvenilir savaşçıları fedailer. Sabbah'ın yarattığı cennetin içinde gözleri açıldığında hepsinin hayatı hiç ummadık bir şekilde değişir. Hikâye 11.yüzyıl Iran'da, kendini peygamber olarak ilan eden Hasan Sabbah'ın seçilmiş bir
Hikayesi kalbimde yara olan bir kitaptır uçurtma avcısı. Çocukların öldürülmediği, kötü emellere kullanılmadığı, kadınların şiddet görmeyeceği savaşsız bir gelecek dilerim her zaman. Beni daha önce böylesine ağlatan hiçbir kitaba denk gelmedim ve ağlatabilen. Hikaye afganistan da geçiyor. İşgal edilmeden önce uçurtmaların gökyüzünde özgürce savrulduğu çocukların korkusuzca sokaklarda koştuğu afganistan. Ve tüm bunlar olmadan önce emir ve hasan 'ın dostluğu aralarında geçen diyaloglar ve hasan 'ın emire olan sadakati. Kitapta her zaman hasan bana daha tatlı ve masum gelmişti ve emir daha bencil. Asıl beni sarsan şey ise hasana yapılan muameleye emir'in göz yumuyacak olmasıydı ve onun akabinde ikisinin susması, hasan acısına susuyor boğun eğiyor ona yapılana çünkü sadece bir hizmetkar emir de susuyor ama ben susmasını hiç bir zaman haklı bulmadım ve hep gözümde bencil bir insan olarak kaldı. Hikayesi sizi deriden etkileyecek bir kitap. Eğer okurken empati yapabiliyor ve orada kendinizi onların yerine koyabiliyorsanız daha çok sarsılıyor insan. Her çocuk güneşli günlere, kara bulutların olmadığı bir dünyayı hak eder. Çocukların tek derdi oyun oynamak uçurtmalarını gökyüzünde korkusuzca uçurabilmek olsun. Bunların aksi o küçük kalplere yaradır zaten. Ben okurken inanılmaz şekilde etkilenmiştim okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz. Cadılık illa nefret , kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım. Helios'un kızı, Aiaie adasının cadısı kirke ve onun etrafında gelişen olaylar. Ben bu kitabı uzun bir zaman öncesinden okumayı istemiştim fakat içeriğinin mitolojik , fantastik türünde olduğunu tahmin
Öncelikle wattpad çıkışlı bir kitap olduğu için çok fazla ön yargı ile yaklaşıyorum bu tarz romanlara, ve açıkçası okumak gibi de bir niyetim yoktu. Fakat daha sonra kardeşim okumam gerektiğine dair ısrarda bulununca bende okumaya karar verdim. Kitap küçüklüklerinden beri sokaklarda yaşamış hayatin türlü zorlukları ile karşı karşıya gelmiş beş büyük yetişkini(ruhları hala çocuk olan) konu edinmektedir. Aralarına daha sonra helin adında bir kız katılıyor aynı şeyler onunda başına gelmiş. Kitap helinin ağzından anlatılıyor ve aralarına girme sebebi ise koza adında olan adamın nerede tutsak olduğunu yasayıp yaşamadığını öğrenmek. Fakat büyük bir ön yargı ve nefretle aralarına girdiğinde ve sokak nöbetçilerini tanımaya başladığında hep aradığı sevgiyi, şefkati,dostluk ve kardeş bağlılığını o çocukların aralarında hissetti helin. Kitabı okurken heline karşı çok az yerlerde üzüldüm çünkü fazla bencil ve korkak bir karakter. Hikayesi en çok bana dokunan ise yankı oldu. Ve tüm karakterler arasinda en çok sevdiğim mutlu. Benim kırmızı çizgim her zaman çocuklar olmuştur. Hep çocuklara karşı ayrı bir kişilik olmuşumdur fakat bunu okuduktan sonra tamamen bakış açım değişti. Okuması zevkli ve hüzünlüydü. Hiçbir çocuğun sokakta yaşamayı hak etmeyeceği güzel zamanlara...
Kitabı ilk aldığım zaman sıradan bir gençlik kitabı olduğunu sandım. Fakat okumaya başlayınca çok fazlası olduğunu gördüm. iki genç erkeğin havuz başında başlayan arkadaşlıkları ve ardından gelen dostluk ve tatlı bir serüven. Kitapta en çok hoşuma giden şey ise aile, dostluk, hoşgörü, detaylarının var olası. Ebeveynlerin çocuklarının tercihlerine saygı duyuyor oluşu ve bu yüzden utanmamaları gerektiğini , yaşadıkları toplum ve baskıya rağmen tercihlerinde özgür olabileceklerini söyleyen tatlı bir aile ve kahramanlar ele alınmış. Okurken insanı yormayan hafif bir dille yazılmış tatlı bir başucu kitabı.
ilk defa bu yazarın kitabını okuyorum. Onceleri çok fazla ön yargı ile yaklaştım wattpat çıkışlı bir kitap olduğu için fakat okumaya başlayınca tüm ön yargımı yıktı. Gayet akıcı ve profesyonelce kaleme alınmış. Önceleri paylaştığı bölümlerle hiçbir alakası yok tamamen değiştirilmiş ve olgunca kaleme alınmış bir eser ile karşılaştım. Hikayesi nin en çok hoşuma giden kısmı ise sanırım doğa üstü konuların, efsanelerin ele alınıyor olması ve kadın karakterlerin güçlü( klişe güçsüz kız güçlü oğlan) ve dik duruşlara sahip olmaları. Eğlenceli ve insanı sıkmayan hoş bir eser.
O kadar tatlı, yüzde hoş ve buruk bir gülüş bırakan bir kitap ki anlatamam. Gayet akıcı okuyucuyu sıkmayan tadında bir eser. Çocuklar ve hayal dünyaları, çocuklar ve belki de bilmeden sarf ettikleri cümleleri. Zeze sadece yaramaz değildi hayal dünyası geniş ve sonsuzdu. Masum ve bazı söyledikleri şeyler ile insanı düşündüren bir karakter. Bence herkesin bir şeyler bulabileceği bir kitap .
"Önemi yok onu öldüreceğim!"
"Ne diyorsun sen,küçük;babanımı öldüreceksin?"
"Evet yapacağım bunu. Başladım bile. Öldürmek Buck Jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... ve bir gün büsbütün ölecek..
