Uyuklamak parça parça ölmek, uyumaksa yekpare ölüm. Bu aralar hep uyukluyorum. Vücudumdan büyük parçalar kaybetmiş gibi hissediyorum kendimi. Gece olduğunda kayıp parçalarım karanlığa karışıyor.
"Benim burada ne işim var?" Diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamıyla sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak birçok yol olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüşüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerinin arasından arada bir görüyorsunuz. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim ?
Gece yarısı Zeki Müren'in tehdidiyle uyandım: "Elbet bir gün buluşacağız." Belki bir deniz kenarında, belki bir gemi güvertesinde; şurası kesin ki, bu böyle yarım kalmayacak.
Acı, bir cetveldir. Onunla kendimizi ve başkalarını ölçeriz. Acıyı ve acımayı dışladığımızda gerçekle bağ kuramayız. Asıl cesaret , kendini merhamette gösterir.
Merhamet mi arıyorsun? Sözlüğe bak; ‘maraz’ ile ‘mermi’ arasında bir yerdedir! Akıllı taklidi yapan deliler, medeni numarası çeken vahşiler ve namuslu ayağına yatan düzenbazlarız biz. Hepimiz! Eh… Dünya da er geç bir buzdağına çarpıp batmayacak mı?