Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

DrDen

56. Hikmet TECELLÎNİN GAYESİ ÖZGÜRLÜKTÜR
Cenâb-ı Hakk’ın sana arz ettiği feyz ve tecellî, seni ağyarın elinden teslim almak ve nefsâniyete kölelikten azat etmek içindir. İzah: Hakk’ın muhabbet ve tecellîsi ile cezbedilmeyen ve parlamayan bir kalp elbette dünyanın esiri ve arzuların kölesi olur. Kalbi dünyevî gaye­lerden ve nefsâni arzulardan kurtararak sahibini hür edecek hal ise, yalnız Hakkın tecellîsidir. Binaenaleyh; her ne zaman kalbe sübhâni vâridat tecellî ederse kalbi gaspedici olan dünya sevgisinin zulmeti silinip gider. Bilâkis tecelliyâta ve vâridata mazhar olmayan müridler ise meylettikleri masivânın zelil kölesi ve esiridir. Dolayısıyla bunların kimi midenin kulu, kimi para­nın kulu olacaklarından her biri şeref ve hürriyetten mahrum, Hak ve ha­kikatten gâfîl olur.
Reklam
51. Hikmet KALBİN ÖLÜM ALÂMETİ
İyi amelleri kaçırdığına üzülmemek ve hatalarına pişman olma­ mak, kalbin ölüm alâmetlerindendir. İzah: Kaçırdığı ibadetten mahzun olmayıp işlediği günahtan pişmanlık duy­mamak, kalbin manevi ölümüne alâmettir. Buna göre iyi amellerden mem­nun, kötü fiillerden mahzun olunması da kalbin hakiki hayatına şahitlik eden kesin bir delildir. Bu sebepten dolayı: “Her kim yaptığı iyilikten huzur duyar ve kötü işi kendisini kederlendirirse kâmil mümindir!” buyruldu. Kötü ve iyi amellerin kalbin ölüm ve hayanna delil gösterilmesinin hikmeti, amellerin ya Allah’ın rızasına veyahut gazabına delâlet etmesidir. Zira Allah (c.c.) bir imanlı kulunu güzel işlere muvaffak kılarsa bu durum ilâhi rızanın alâmeti olduğu için sevinci gerektirdiğinden o kimsede ümit daha fazla hakim olur. Ve eğer o imanlı kulunu Cenâb-ı Hak koruma dairesinde tutmayıp da günahlara cesa­retli eylerse, Rabbâni gazaba alâmet olması bakımından hüzün ve kederi icap ettireceğinden korku onda ümitten daha ağır basar.
Hakk’ı zikir esnasında Allah ile huzura ermiş olmadığından dolayı sakın zikri terk etme! Çünkü Hakk’ın zikrini ihmâl, zikirde gafletten daha ağırdır. Cenâb-ı Mevlâ seni; gâfilâne zikrinden uya­nıklığa, uyanıklıkla zikirden kalp huzuruna, kalp huzuruyla zikir­ den Allahın gayrini terk edip yalnız Allah ile zikirde bulunma de­recesine yükseltebilir. “Hem Allah’a göre bu zor bir şey değildir!” (İbrahim, 20.)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
44. Hikmet VARLIĞI BIRAK, VAR EDENE ULAŞ
Ey hakikati arayan mürid! Bir oluştan başka bir oluşa geçip durma. Yoksa dönüp dolaşıp tekrar başladığı yere gelen değirmen merkebi gibi olursun! Öyleyse mevcudattan yola çık ve tüm varlıkları yaratan Zât'a doğru göç et. “Doğrusu son varış Rabbinedir!” (Necm, 42.) İzah : ...ibadeti âhiret ve dünya beklentilerinden kurtarıp Cenâb-ı Hakk'a tahsis ederek Allah’ın kulu olmak ve Rabbin yüce huzuruna göç ederek “O halde Allah’a kaçın!” (Zâriyât, 50.) sırrını gerçekleştirmek lazım­dır ki değirmen merkebine benzemekten kurtulmak mümkün olabilsin. İslâmiyet’in iffet âbidesi Rabiatü’l-Adeviyye (K.S.) hazretleri bu hakikate işa­ret ederek: “Ey gece karanlığında gizlice dua edip medet ve yardım isteyen biçarelere inâyet eden Yezdan! Ben sana cennet arzusu ve cehennem kor­kusu ile ibadet etmedim. Ancak kulluk vazifelerini ifa ettim!” diyerek münacatta bulunmuştur.
41. Hikmet YALNIZ ALLAH’TAN DİLE
Allah'ın sana vermiş olduğu bir ihtiyacı gidermek için başkasına mü­racaat etme! O ihtiyacı yerleştiren Allah olduktan sonra, O’ndan başka kim onu kaldırabilir? Kendi nefsinden bir ihtiyacı kaldırmaya bile gücü yetmeyen bir kimse, nasıl bir başkasının ihtiyacını giderebilir? İzah: Allah’ın getirmiş olduğu bir ihtiyacı elbette Allah’tan gayrisi kaldı­ramaz. Nitekim tevhidin kısımlarından biri de, âlemde Allah’tan gayrı fail olmadığını tasdik etmektir. Dolayısıyla getireni Allah olan bir şeyi Allah’tan gayrının gidermesi muhal olur. Kısacası insanın nefsi her şey­den daha öncelikli olmasına rağmen aczinden dolayı kendisinden bir ihtiyacı kaldırmaya güç yetiremezse, gayrıdan o ihtiyacı kaldırması na­sıl tasavvur edilebilir!
Reklam
40. Hikmet YEGÂNE CÖMERT, ALLAH
Bir talep için niyetin Allah’ın gayrısına ulaşmamalıdır. Çünkü cö­mert, ancak isteklerin kendisini aşamadığı zâta derler. İzah: Cömert; bir suç­luyu cezalandırmaya gücü yettiği halde affeden, bir şeyi vaat ettiğinde vaa­dini yerine getiren, umulduğundan ziyade veren, ne kadar verdiğini ve kime verdiğini önemsemeyen, kendisinden gayrıya müracaat edilmesine razı ol­mayıp lütuf ve keremine sığınanları umutsuz, çaresiz ve başkasına muhtaç bırakmayan kimsedir.
26. Hikmet NEFİSLE AMEL, ÇIKMAZ YOLDUR
Ey mürid! Rabbin ile talep ettiğin şey, yolunda gider ve kolayla­ şır. Nefsinle yapmaya kalkıştığın işler ise, rast gitmez ve sonu hüsran olur. İzah: ...kişi bütün ihtiyaçlarını Cenâb-ı Hakk’a bıra­kır ve her işinde Allah’a tevekkül ederse, Allah da onun bütün müşkillerini halleder ve uzakları yakın, zorları kolay eyler.
25. Hikmet BELÂLARA ŞAŞIRMAMAK
Ey tevbekâr mürid! Mihnet yurdu olan şu dünyada kaldığın sü­ rece üzüntülerin, kederlerin meydana gelmesi garibine gitmesin. Çünkü dünya, ancak kendi vasfına layık ve doğasının gereği olan keyfiyeti or­taya koyar. İzah: Dünya dediğimiz şu uğrak yeri âhiretin tarlası olmak üzere meydana gelmiş bir sıkıntı yurdudur. Zevki zehir, şarabı serap, nimeti âfettir. İhsan yurdu olan âhirette dünyevî amellerine göre caza ya da mükâfat görebilmek için her bir insan; bu mihnethâneye gelmiş, bitmeyen ihtiyaçları için baş­ vuracağı yer olan tabiatta isteklerinin tamamını elde edemediğinden dolayı kederler içinde kalmış bir şehvet esiridir.
18. Hikmet VERİLENDEN GAYRİYİ İSTEMEK CAHİLLİĞİ
Cenâb-ı Hakkın “vakit” içinde (zamanın hükmünün) kendisine sunduğundan gayrisini arzulayan kimse, cehâletten hiçbir şey terk et­miş değildir. İzah: Zamanın hükümlerine karşı durmak, akınuya karşı kürek çekmek gi­ bidir ki, imkânsızdır ve vahim durumlara sebebiyet verebilir. Hatta ârifler şöyle dediler: “Vakit, kendisine uyum gösterenlere vakt (fırsat) olur, aykırı hareket edenlere ise makt (hiddet) olur.” (...) Kabz ve bast, üns ve vahşet gibi kalbi hal­ ler Cenâb-ı Hakk’ın tasarrufundadır. Bu hallerden birinin zuhûrunda Allah Teâla’ya rıza gösterip diğer hale geçmeyi yine O ’nun idaresi ve kazasından beklememek edepsizlik ve cehâlettir. Ebu Osman Hayri hazretleri şöyle bu­ yurmuşlardır: “Kırk senedir, ne Cenâb-ı Hakk’ın beni bulundurduğu hal­ den başka bir hale aktarmasını talep ettim, ne de diğer bir hale naklettiği zaman üzülüp gücendim.”
15. Hikmet VAHDET-İ VÜCÛD
Hak Teâla’nin sana kahrını bildirecek delil: Hakikatte kendi nef­sinde hiçbir varlığı olmayan şeylerle gözlerini perdeleyerek kendisini müşahede etmekten seni mahrum etmiş olmasıdır. İzah: Hikmetin neticesi- insanların mevcudmuş gibi gördüğü şu kâinatın herhangi bir varlığı olmayıp, hakiki varlık ancak Vâcib-ül Vücûd hazretle­ rine mahsus olduğudur. Buna rağmen yine insanların sadece kâinatı gör­ mesi, “O, kullarının üstünde yegâne tasarruf sahibidir!” (En’âm, 18.) buyu­ran Allah Teâla’nın kahrına işarettir.
Reklam
13. Hikmet VARLIKLA KİRLENEN KALP AYNASI
Varlıkların suretleriyle kirlenen kalp aynasında irfan güneşi na­sıl parlayabilir? Arzu ve şehvetlerle zincirlenen kimse Allah’a doğru yol alabilir mi? Gaflet kirlerinden temizlenmemiş bir insan hangi yüzle Allah’ın huzuruna varmayı isteyebilir? Ve hatalarına tövbe etmeyen biri ilâhi sırların inceliklerini anlamayı nasıl umar! İzah: Hem masivaya meyledip hem de marifetullâhı arzulamak, aydınlık ile karanlığı bir araya getirmeyi temenni etmek gibi imkânsız bir şeydir.
11. Hikmet VARLIĞINI BİLİNMEZLİK TOPRAĞINA GÖM
Kendi varlığını bilinmezlik toprağına göm. Yani namsız nişansız ol! Zira toprağa gömülmeyen tohum büyüse de faydalı olmaz. (...) İzah: Bilinmezliğin manası, toprak gibi mütevazı olmaktır. Varlığı gömmek ise, şan ve şöhret sebeplerini terk etmek demektir. Hatta tasavvufa giriş, şöhretten sonra da olsa, yine tevazu gerekli ve nefsi görmemek mecburi­ dir. Nitekim toprak gibi mütevazı olmayan gönülde hikmet çiçekleri aç­ maz. Yolun başında şöhrete düşkün olan sâlik, işin sonunda pek az felah bulur. Zira ihlâsın derecesi, gizlilik nisbetindedir. Dolayısıyla her sâlikin son derece şöhretten kaçması gerekir. Zikri ihmal edip de halkla fazla yakınlık kurmaktan sakınmalıdır. Ama sâlikin makamı “bakâ billâh” olduktan sonra ilâhi irade gözlenilir; Cenâb-ı Hak isterse, ihtiyarsız kulunu gizli tutar, di­ lerse meydana çıkarır. Onun için İbrahim bin Ethem hazretleri, “Şöhreti seven kimse Allah’a sâdık olamaz!” buyurmuşlardır. Bişr bin Hars hazret­ leri ise, “Bana bir nasihat ediniz!” diyen bir adama şöyle cevap vermiştir:"Nâmı, şânı bir yana bırak ve yediğin lokmanın helal olmasına dikkat et!” Bazı ârifler derler ki, “Halk arasında tanınır olmayı seven kimse âhiret neş- vesinin tadını bulamaz!”
6. Hikmet DUÂ VE KABÛL ZAMANI
Duada ısrar ettiğin halde dileğinin yerine gelmeyip gecikmesi, seni ümitsizliğe düşürmemelidir. Çünkü Allah Teâla, senin kendi nefsin için tercih ettiğini değil de O’nun senin hakkında münasip bulduğu duayı kabul edeceğini vaat etmiştir. Ye Cenâb-ı Hak kendi dilediği zamanda senin duam yerine getirecektir, senin istediğin za­ manda değil. Abbasi
5. Hikmet RIZIK VE İBÂDET
Ey tasavvuf yolundaki sâlik! Ezelde garanti edilmiş olan rızkın için var gücünle çalışman, bunun yanı sıra senden istenen ibadette tembel­lik etmen, senin basiret gözünün kör olduğuna delildir. İzah: “Yeryüzünde kımıldanan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olma­ sın.” (Hûd, 6.) Bu ayeti kerimede işaret edildiği gibi, bütün canlıların rızkına Allah kefil olmuştur. Basiretin körlüğü, rabbani sırları müşâhede ve marifetullah nurlarını mükâşefeden1 1 uzaklıktır. Bu da kalbin ebedî körlüğüne yorumlanıp bir süre gözlerin görememesiyle kıyas edilemez. Gafûr olan Allah buyuruyor ki: “Yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalpler (basiretler) de kör olur.” (Hacc, 46.) Bu ayet-i celîlenin de delâlet ettiği gibi gerçek körlük, Allah’ın is­ teği olan kulluğu terk etme basiretsizliğidir. Dahası Cenâb-ı Hakk’ın şöyle buyurduğu da bazı eserlerin sayfalarını süsleyen bir haber olmuştur: “Ey ku­ lum, bana itaat et ve senin hakkında hayırlı olan şeyi bana öğretme!” Hikmetin neticesi- insanları geçim sebeplerine yapışmada tembelliğe davet değildir. Asıl rızkı veren Allah’a kulluğu tamamıyla bırakıp da sürekli geçim kaygısı içinde bulunmaktan onları menetmek ve böylece gaflete düş­ mekten sakındırmakur.
Sen, hiçbir değeri olmayan küçücük bir katreden bile boğulduktan sonra, nasıl olur da tepeden tırnağa kadar deniz kesilebilirsin?
4.189 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.