Bir pencereden dışarı baktığımız düşünülsün: Bu pencerenin önünden bir adam yavaş yavaş yürüyerek geçsin ve sonra bize görünmez olsun. Onun arkasından da aynı yerden bir başka adam, daha hızlı bir yürüyüşle oradan geçerek görüş alanımızdan kaybolsun. Bence gözümüzün önündeki o yerden yavaş yavaş geçen adam, acele geçen adamdan daha fazla yaşamış değildir. Ben yalnız, -pencerenin önünden ister yavaş ister aceleyle geçmiş olsunlar- bu adamların oradan geçmeden önce var oldukları gibi oradan geçtikten sonra da var olacaklarını bilirim.
Dünyada uzun veya kısa yaşamış olanlar da aynen bunun gibidir.
Kendi içimizde var olan şeyi anlayıp kabul ve tasdik etmedikten sonra dışımızda olan şeyleri bilmemizin bize ne faydası var? Evet, insanın kendisini tanımadan bütün dünyayı tanıması ve anlayıp tasdik etmesi acaba nasıl mümkün olabilir?
Eğer sadece cisim olarak yaşamadığını, ancak ruhen yaşadığını ve sende mevcut olan şeyin dünyadaki varlıkların tamamından daha kuvvetli olduğunu aklında tutarsan derhal her türlü zorlu vaziyetten çıkar ve kurtulursun.
Zayıf düştüğün ve sıkılmaya başladığında sende bir ruh bulunduğunu ve onun yaşayabilme kudretinin olduğunu hatırlamak gerekir. Fakat biz bunun yerine bizim gibi aciz diğer insanların bize destek olacağını ve bizi koruyacağını düşünüyoruz
Emerson
Bir başkasını anlamak, bizi kendimize bir adım daha yaklaştırır, o hep kızdığımız, bir türlü beğenmediğimiz, kıyasıya suçladığımız, çoğu zaman hiç sahiplenmediğimiz, acımadığımız, merhamet etmediğimiz kendimize.
Daha da önemlisi başkalarını hoş gördükçe, neyi, ne zaman ve neden yaptığını anladıkça kendi sorunlarımıza da başka bir gözle bakmayı öğrenir, gelişir, olgunlaşır, içimizi parçalayan acıların biarz olsun hafiflediğini görürüz.
Peri masallarında da kahramanlar hep keyif yapmaz, sürekli mutluluk içinde yüzmezler.
Mutluluğu yakalayabilmek için çoğu zaman acı çekmeleri, çok çalışmaları, hayatla kıyasıya mücadele etmeleri gerekir. Büyü, masalın sadece sonunda, onlar murada erip biz kerevete çıkınca değil, masalın en başında başlar. Bizler, prenses acılar içinde kıv ranırken bile hissederiz o büyüyü. İçimizden prensesin yerinde olmak geçer. Amacımız acı çekmek değildir, masalın içindeki bü yüye kaptırırız kendimizi. Gerçek olmadığını bilsek de, masalların içimize, ruhumuzun derinliklerine aktığını unuturuz bazen. O masalları ne uzaylılar uydurmuştur, ne de insan olmayan baş ka varlıklar. İnsan zihninin istekleri, arzuları, hayalleri, korkuları, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarıdır o masallar.
Ne ilginç bir hikâye! Geleceğimiz gerçekten de geçmişimiz
de saklı! İyi bakmayı bilebilsek, bakınca görmeyi becerebilsek, bir fala gibi okurduk kaderimizi.