Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Emre çam

Ne fayda
Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün Dünya kadar malın olsa ne fayda Söyleyen dillerin söylemez olur Bülbül gibi dilin olsa ne faydaBir gün seni götürürler evinden Hakkın kelamını kesme dilinden Kurtulmazsın Azrailin elinden Türlü türlü yolun olsa ne faydaSen söylersin söz içinde sözün var Çalarsın çırparsın oğlun kızın var Şu dünyada üç beş arşın bezin var Tüm bedesten senin olsa ne faydaKul Himmet Üstadım gelse otursa Hakkın kelâmını bile getirse Dünya benim deyip zapta geçirse Karun kadar malın olsa ne fayda
Reklam
Bak şimdi şuraya, taştan bir adam kondurmuşlar, Adam düşünüyor ama derdini bunlar almışlar. Yani şimdi şu düşünen herif, Dizini-dirseğini kırmış, öööyle düşünüyor.. İyi, güzel, tamam da, ne düşünüyor, bilen var mı? Yani şimdi onun, öyle kara-kara düşünmesi için Ortada, görünür bir sebep var mı? Yaa, bu herif hiçbir maça gitmiyor, Takım filan tutmuyor, loto-ganyan oynamıyor. Sonra bu herif, tele-voleleri, dizileri takip etmiyor, Kira derdi, vergi derdi, askere gitme derdi yok. Onu, gözetleme evinde kimse gözetlemiyor, Deprem profesörlerinden kimseyi tanımıyor. İçkiyi ağzına koymamış, sigaraya hiç alışmamış, Hayatında bir tek hatunla bile aganigi olmamış. Bence bu herifin bir bok düşündüğü yok. Bu herif bizimle resmen kafa buluyor...
Dokunma Yanarsın
Koşmak istiyorum Eksozların, molozların, yağmaların kıyısından Onca insafsızlıkların, onca haksızlıkların Manzarasızlıkların, parasızlıkların Allahsızlıkların kıyısından Kimseye ve hiçbirşeye değmeden Ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum! Koşmak istiyorum Şiirimin ve yumruğumun namusuyla Kavgaya karışmadan, tutuklanmadan ve küfür etmeden Kafamı kırarcasına koşmak istiyorum!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
nehri destanı
Nehri destanı bir yanım arz-ı miri bir yanım haraciyye benim çürüdüğüm zindan halkların fideliğidir. benim gömüldüğüm toprak
3. Kural
hüznün çürük fidelerini kendi ellerinle büyütmüşsen her yanlışa bir kalın çizgi çekerek ve basarak yok oluşun kirli zillerine genç olmanın sorumsuzluğun çelik iğneli hıç’larını boynuna geçirerek gülerek faşizmin dost yüzlü kahpeliğine
Reklam
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci, Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten; Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten. İyi nişan alırdı kendini asan zenci, Bira içmez ağlardı, babası değirmenci, Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci... Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
Sen esersin ey yalnızlık kemiksiz ellerin, sürgün gözlerinle ceketin, gömleğin ve tarihî tezgâhınla tahılın ve suyun kölesi bedenimde, kandır bu: akar sevda pınarından sararım şiirimle onun çıplaklığını, ve şehrin kaburgalarını.
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. İnsanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla. Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi
Dostlar da muhabbeti kestiler, lüzum da yok. Zaten senden ziyade sohbetim, sözüm de yok. Sen dönmeden kimseye bakacak yüzüm de yok. Aynalarda kendimi göresim sende kalmış.
Reklam
Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi Dilimizde akşamdan kalma bir küfür Salonlar piyasalar sanat-sevicileri Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni Yakanda bir amonyak çiçeği Yalnızlığım benim sidikli kontesim Ne kadar rezil olursak o kadar iyi Kumkapı meyhanelerine dadandık Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri Çöpçülerin elleriyle okşardım seni Yalnızlığım benim süpürge saçlım Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi Baktım gökte bir kırmızı bir uçak Bol çelik bol yıldız bol insan Bir gece Sevgi Duvarını aştık Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki Başucumda bir sen varsın bi de evren Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Beklesen de olur, beklemesen de Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde Hangi ses yürekten çağırsa beni sana Geleceğim diyorum, takvim sorma bana - Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
çünkü ben sevdiğim kızı yaşamak gibi ki şiirini yazamayan ve türküsünü söyleyemeyen halkım gibi binlerce ve binlerce kurşunlanan halkım gibi zincirlere vurulan savaşlara yollanan vergilere bağlanan halkım gibi felç olmuş yalnızlıklara bırakarak büyük acıların ve gözyaşının içine bırakarak şiirlerimin bir bıçak gibi ışıldadığı devrim türkülerini ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını bir kere olsun öpemeden bir kere olsun tutamadan kaygısızca serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini hatta boynunu ve ayak bileklerini bilemeden bilemeden bilemeden vurdum yüreğimi şanlı kavgaya barışın ve özgürlüğün dağlarına yürüyorum işte..
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.