Kitabı okurken an geldi, kalbim mutlulukla çırpındı. Başka bir an geldi, karnıma bıçak saplandı. An geldi ağlama hissi sonuna kadar hissettirdi kendini. Duygular bir kitapta ancak bu kadar güzel tasvir edilebilirdi. İlk başlarda gerçekten takıntılı bir aşkın hikayesi mi diye düşünürken, sonlara doğru patolojik bir durumun tasviri olduğunu kavradım.
Büyüleyici bir deneyimdi. Hatta benim için ilk cümlesi en güzel başlayan, son cümlesiyle en güzel biten kitaptı. Okuduğum seneden itibaren bende kalıcı etkiler bıraktı. Kitabı okurken ve okuduktan sonra eşya, zaman ve aşk üstüne çok düşündüm. Kitabın 337. sayfasındaki şu cümleyi [Eşyaların gücü, içlerinde birikmiş hatıralar kadar, bizim hayal ve hatırlama gücümüzün cilvelerine de bağlıdır elbet.] Okuyunca kitabı ikinci kez gözden geçirmeye karar verdim.
Müzede ise resmen duygularımı elime aldığımı hissettim. Kitapta okuduğum, hayalini kurduğum nesneler gerçekten karşımdalardı. Bu müze sayesinde duygularımla, düşüncelerimle ve bir nebze de kendimle yüzleştim. Aşkı hissettim. Hayal kırıklığını hissettim. Yaşamayı ve yaşanmışlığı hissettim. Müzenin camlarının gerisindeki eşyalara bakarken romanın sayfalarını çevirdiğimi hissettim. Her adımda her dolap önünde daha fazla etkilendim.