Tutun ki küçük bir çocuğun yanından geçtiniz, garez dolu, küfürler savurarak; yüreğiniz dehşetle yuğurulmuş; çocuğun varlığından haberiniz olmamış olabilir, ama o sizi görmüştür, görünümünüz, o iğrenç ve çirkin hayaliniz zavallıcığın savunusuz yüreğinde iz bırakmış olabilir. Bilincinde olmayabilirsiniz, oysa onun içine kötü bir tohum ekmişsinizdir de büyür de büyür, sırf sizin dikkatsizliğinizden; kendi içinizde titizlikle etkin bir biçimde iyilikseverlik geliştirmemişsinizdir de ondan.
Siz kendiniz ışık saçsaydınız, ötekilerin yolunu aydınlatmış olurdunuz, kötülük yapan o kişi de sizin tuttuğunuz ışıktan yararlanır, günah işlememiş olurdu.
Anlıyorum ki sizler, hakkımda söylenenleri dinlemişsiniz ve hatta bazısına da inanmışsınız. Şimdi ben size "Ben o günahı işlemedim." desem bana inanmayacaksınız. Ama farz edelim ki "Ben o günah işledim." deyip itirafta bulursam hemen inanacaksınız.
O sırada baktım odanın nehir yatağından getirilmiş ince kumlarla kaplı zemininde tabaklanmış koç postundan bir şilte, içi lif dolu keten bezinden bir yatak, yorgan yerine de Yemen işi sırmalı kadife bir kumaş mevcuttu. Üzerlerine örttükleri vakit başlarına çekseler ayakları, ayaklarını örtseler başları açıkta kalacak kadar kısa bir kumaştı. Bir köşede içi hurma lifleriyle doldurulmuş deri bir yastıkla iki kırlent duruyordu. Duvarda bir su kırbasıyla bir elek asılı, un elde etmek için iki adet el değirmeni, silmek için bir bez parçası ve Fâtıma için iki urba vardı. Ve Ali'yi bu çeyize şükrederken buldum.