Bazen hayatta öyle karşılaşmalar olur ki, hem de hiç ta nımadığımız insanlarla, bir tek sözcük bile konuşmadan, birdenbire, tek bir bakışla ilgilenmeye başlayıveririz.
Demirden sağnaklar altında uyur sevdiğim
göğsünde hazin ayak izleri eski Şubatların
onu yaralar kıpırdatıyor.
Ve o sertelmektedir yaralardan
kasıklarına boşalmaktadır nal sesleri.
Keserle yontulmuş bir ağzı var sabahın
varınca bayrakları, marşları duyuyorum
başım çılgınca sarsılan dallarla uğraşıyor
durup dineliyorum bütün taframla
bütün taframla, bütün yumruklarım, bütün
hantal yüreklerin olduğu orda.
Kesik kolları var aşkın
döl ve inat barındıran.
«Babam ellisinde öldü ben de böyle tez mi
öleceğim?» diye düşündü 21 yaşındayken.
«İşsiz kalırsam» diye düşündü 22 yaşında,
«İşsiz kalırsam» diye düşündü 23 yaşında.
«İşsiz kalırsam» diye düşündü 24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak «İşsiz
kalırsam» diye düşündü 50 yaşına kadar 51
yaşında
«İhtiyarladım» dedi, «babamdan bir yıl fazla
yaşadım.»
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Ne rüya görmüştü ne kâbus,
bir kütük nasıl uyursa öyle uyumuştu,
bilinçsizce, sorumsuzca, suçluluk duymadan;
yine de, şafağın ilk ışıklarıyla uyanırken
ağzından çıkan kelimeler, Kardeşimi öldürdüm,
oldu...
Doğruluk her yerde birdir: Yönetenin işine gelendir. Güç de yöneten de olduğu-
na göre, düşünmesini bilen bir adam bundan şu sonuca varır: Doğruluk güçlünün işine gelendir.