Hepimiz yaşamayı ancak bekleyecek hiçbir şeyimiz kalmadığını da öğreniyoruz; beklediğimiz sürece hiçbir şey öğrenemeyiz çünkü somut ve canlı bir şimdide değil, uzak ve donuk bir gelecekte yaşıyoruz.
İçtenlikle söylemem gerekirse, ne neden yaşadığımı biliyorum, ne de neden yaşamaktan vazgeçemediğimi. Büyük olasılıkla, bunların yanıtı yaşamın bir nedeni olmaksızın sürmesini sağlayan akıl dışılığında yatıyor.
O korkunç duyguyu tattınız mı; eridiğinizi, direnciniz tümüyle kırılınca bir dere gibi akıp gittiğinizi, varlığınızın tuhaf bir biçimde sıvılaşarak geçersiz kılındığını, her türlü özdekten yoksun kaldığını duyumsadınız mı hiç?
Hepimiz birbirimize nasıl da kapalıyız! Ötekinden her şeyi alasıya ya da onun ruhunun derinliklerini okuyasıya açık olsak bile, yazgısını ne ölçüde aydınlatabiliriz?