Yeni açtığım Instagram sayfamda paylaştığım ilk inceleme olur kendileri. Mutlaka beklerim, takipte kalın: instagram.com/oblomov.birokur
Yaklaşık 1 yıldır klasik okumaya başlayan biri olarak Dostoyevski'den okuduğum 2. kitaptır kendisi. O yüzden diğer kitapları ile karşılaştırma yapamayacağım. Sadece bu kitap ve bu kitabın bana düşündürdükleri ile ilgileneceğim.
Okumaya başlamadan önce "yeraltı" düşüncesi kötülük, karamsarlık, korkaklık gibi duyguları anımsatmıştı bana. Karamsarlık ve korkaklık duyguları yer yer hissedilse de, yazarın bahsettiği "yeraltı" kendi kafamızın içi, dış dünyadan koparak kendimize yöneldiğimiz yer bence. Yazar ilk bölümde tam olarak bu durumu yaşıyor. Kendisine dönüyor ve sorular soruyor. Sorular soruları doğuruyor ve kendimizi bu sorulara kendi cevaplarımızı ararken buluyoruz. Yani bir nevi Dostoyevski, bizi de zorla düşünmeye, cevap aramaya davet ediyor. Bu düşünce yolculuğunda kendimize, içimize ulaşabilecek miyiz acaba?
İkinci bölümde ise, anılara yolculuk yapıyoruz. Birinci bölümde düşüncelerini anlamaya çalıştığımız adamın, dış dünyada olaylara nasıl tepki verdiğini gözlemliyoruz. Bazen bizden oluyor, bazen yabancı. Ama hep "kitap gibi" yaşadığını, gerçek dünyada bocaladığını görüyoruz. Yazarın da dediği gibi:" Kim bilir, belki bu duyguların zaten aslı yoktu; kitaplardan kapma, yapmacık duygulardı."
Yer yer güldüren, hep düşündüren, mutlaka bir yerinde kendimizi bulabileceğimiz; etkileyici bir yolculuktu.
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128,2bin okunma
"Zannetme ki, sana kabuğunu kır, diye cevap vereceğim... O zaman dağılırsın! Sakın kabuğunu kırma; genişlet.. ve kendine mal et, kanınla işle ve canlandır. Kabuğun kendi derin olsun..."
"Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır!"