İnsanoğluna iftihar, gurur ve zevk veren her şey de böyle... zaman denen sihirli kudret heyecan arzu ve ihtiraslarımıza yol açan hadiselerin üstünden gelip geçti mi onları masallaştırıp siliyor ve yenilere zemin hazırlıyor.
Bizi aldatan, hatta perişan edercesine dertlendiren kaybedeceğimiz bir fani zevk ve arzunun bir müddet devam etmesine aldanarak ebedi olduğunu zannetmemiz değil mi? Hüsrâna düşeceğimizi asla düşünemeyecek kadar iptilânın esiri olduğumuz bir anda, aldandığımızı anlayıverişimiz ne hazin.
Zavallı biz insanlar... Ne küçük zaafların zebûnu olup küçüldükçe küçülüyoruz. Halbuki dünyaya, bunlara esir olmaya değil, emîr olmaya geldik. Bunu bilsek bu bilgimizin gereğince de yaşasak, ne kadar mes’ût olacağız.
Gerçekte bu kahveler, 1826'da çok sıkı şekilde kontrol edilen ve bir ara kapatılan berber dükkânlarıyla beraber şehir halkının mühim toplantı yeriydi.
İş adamları bu kahvelerde birleşiyor, safdil ve meraklı şehirliler uzak memleketlerden dönen yolcuların garip sergüzeştlerle dolu hikâyelerini, seferden yeni donmüş yeniçeri ve sipahilerin Kanije ve Uyvar muharebelerinin bizzat şahit oldukları safhalarını burada dinliyorlar, çetin anlarda efkâr-ı umumiye denen şey bu kahvelerde hazırlanıyordu.