Bütün maziyi ihmal etmek suretiyle aydınlık bir geleceğe yürümeyi istihdaf edenler, eldeki Türkçe çevirilere bakıp bu çevirilerde yığınla hata görünce, hangi çeviriyi tercih edeceklerini bilemez hale gelmişler, bir ayetin çevirisi, diğerinde tam aksi ile yer almış, mesela bir çeviride Babil’deki Harut ve Marut adlı meleklere ‘sihir indirildiğini’ okuyanlar, bir başka çeviride, bu meleklere ‘sihir indirilmediği’ şeklindeki bir cümleyle karşılaşmışlar, bir çeviride Hazreti Yusuf’un sözü olarak okudukları bir cümleyi, başka bir çeviride Aziz’in karısının sözü olarak okumuşlar, bir çeviride “elbiseni yıka” şeklindeki bir emrin, başka bir çeviride nasıl olup da “nefsini arındır” manasına dönüştüğünü anlayamamışlar, bir çeviride “ilimde rasih olanların müteşabihatı bilemeyecekleri” söylenirken, başka bir çeviride “bileceklerinden” söz edilmesine bir mana verememişler, kısaca bu ve benzeri misaller çoğaldıkça insanlar ne yapacaklarını bilemez hale gelmişlerdir.
Takdir edersiniz ki bu bir alıntıdır, dolayısıyla sorduğunuz soruyu yazarın fikrine karşı bir yorum olarak görüyorum, yazarın fikrini daha iyi anlamanız için de kitabın tamamını okumanız daha sağlıklı olacaktır. Kitabın tamamını okumanızı tavsiye ederim. Okuduğunuzda göreceksiniz ki yazar Kur'ân'ı anlamak için arapça bilmenin yettiğini iddia etmiyor.
İslam müesseselerinin değişmezliği, kemal halinde bulunmalarındandır…
...Beşer fikrinin bugüne kadar onlardan daha doğru bir nizam bulamadığı da ortadadır.
Sayın Üstüner: "Şayet İslam'dan başka kemale ermiş bir nizam gelmedi ve gelmeyecekse Tanrı bu nizamı kurmak için neden 150 bin yıl bekledi? Ve Müslümanlar bu mümemmel nizamdan kurtulabilmek, ezanın hüküm sürmediği nizamlara sığınmak için canını ortaya koyar"? Sorularını cevaplmanızı sabırla bekleyeceğim.
Sabırla beklediğiniz için teşekkür ederim, sorularınızın cevabı meyanında kanaatlerimi takatim nisbetinde ifade etmeye çalıştım.
1.) Allah, bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed (aleyhisselam)'a hangi dini verdiyse ilk insan ve ilk peygamber olan Hazreti Adem (aleyhisselam)'a da asıl itibariyle aynı dini verdi ikisi de İslam. Allah katında tek din İslâm... Her asırda insanlar o dini artık doğru bir şekilde anlamayı imkansızlaştırınca yani tahrif edince yeniden Rasüller Nebîler gönderilmiş fakat hiç birisine İslam haricinde bir din verilmemiştir.
Asıl itibariyle derken kasdettiğim akîde yani inanç ve temel maksadlar (makasıdu'ş-Şeri'a) noktasında, yoksa tabii her devrin kendi şartları gereği indirilen şeriatin ahkamı fer'î meseleler bakımından değişiklik göstermiştir.
2.) Sizce müslümanların günümüzde batıya kaçışlarının sebebi İslamiyet mi yoksa batının dinsiz, vicdansız, zalimane sömürgeci siyaseti mi? Müslümanların batıya gitmek istemelerinin sebebi ya kendi topraklarının batı ya da onların piyonları tarafından yaşanılmaz hale getirilmesi ya da maddi refaha talip olmalarıdır. Batı becerebildiği kadar dünyadaki bütün menfaatleri kendine hasrettiği için, dünya nimetlerinin peşine düşen ya da maddî açıdan müreffeh olmak isteyen Müslümanlar da batıya gitmek zorunda kalıyorlar.
Müslümanları batıya karşı maddî olarak böyle zayıf düşüren amil ise dinleri değil, tabiat bilimlerine olan uzaklıkları sebebiyle teknik dolayısıyla iktisadî anlamda batı kadar gelişememeleridir.
Dinin bu gelişmeleri yasaklıyor olduğunu zanneden bazı insanlar sebebiyle sanki bu geriliğin sebebi dinmiş gibi gözükebilir bunun İslamiyeti doğru anlayamamaktan kaynaklandığı açıktır. Ayriyeten batıda hristiyanlık gerçekten bu gelişmelere mani olmuş bu yüzden batılılar ya da batı hayranları bizi değerlendirirken İslamiyet ile Hristiyanlığı aynı kefeye koyup dinimizden uzaklaşmamız gerektiği fikrini ortaya atmışlar. Halbuki İslamiyet doğru anlaşıldığı sürece hiç bir zaman ilmî, fennî gelişmelere engel teşkil etmemiştir. Bilakis şuan batıdaki teknik gelişmelerin temellerini Müslüman ilim adamlarının attığı ve onları bu çalışmalara dînlerinin (İslamiyetin) teşvik ettiği gerçeği zamanımızda gün gibi apaçık ortada.
Sait Halim Paşa “Buhranlarımız”da bir kısım doğru tespitlerde bulunmasına rağmen, krizlere çare olarak da Şeriate daha sıkı sarılmayı önermesi, meselenin özünü kavrayamadığını göstermektedir.
Zira bilinen insanlık tarihi boyunca din eksenli hiçbir ülkenin insanı mutlu, huzurlu olmamıştır.
Örneğin “Asrı Saadet-Saadet Asrı” diye andığımız o dönemde
Paşanın ideal devlet tasavvurunu daha dikkatli incelemelisiniz bence, aşağıda alıntıladığım cümleyi kuran bir adama mutlakiyetçi (tek adam rejimi savunucusu) demek mümkün mü sizce?
"Devlet reisi, Şeriat'in hâkimiyetini, millî iradenin tasvîbi ile temsil etmektedir. Bu sebeble gerek kendisi, gerekse tayin ettiği memurları, hem Şeriat'in hem de milletin temsilcilerine karşı sorumludurlar." (sayfa 256)