Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Göktürk Okur

Sabitlenmiş gönderi
Kapıyı çalıyor ve kendinden beş yaş büyük ağabeyi kapıyı açıyor. El sıkışıp birbirlerine bakıyorlar. Bunlar son derece yoğun bakışlar ve meselenin ne olduğunu ikisi de çok iyi biliyorlar: Kardeş kardeşe süratle, belli etmeden birbirlerinin saçlarını, kırışıklıklarını, dişlerini kayda geçiriyorlar; ikisi de karşısındakinin yüzünde ne aradığını biliyor ve ikisi de ötekinin aynı şeyi kendisinde aradığını biliyor. Bundan utanıyorlar, çünkü aradıkları şey, ötekini ölümden ayıran olası mesafe ya da daha hoyratça söylersek, ötekinde beliren ölümü arıyorlar. Bu ölümcül sürüşü çabucak bitirmek istiyor ve onlara bu uğursuz birkaç saniyeyi unutturacak bir cümle bulmak için telaşlanıyorlar, bir hitap, bir soru ya da mümkünse (bu Tanrı'nın bir armağanı olurdu) bir şaka (ama onları kurtaracak hiçbir şey gelmiyor). "Gelsene," diyor sonunda ağabeyi ve Josef'i omuzlarından tutarak salona götürüyor.
Reklam
"Arkadaş olmamız çok kolay, istemeniz yeterli," dedi Marian. "Başka bir şey olmaya kalkmamız çok aptalcaydı zaten." "Aptalcaydı, evet. Ama güzel bir aptallıktı." "Ah, hayır Bayan Everett. Ben bir ressamım ve 'güzellik' kelimesini sahiplenirim. Onu orada kullanmamalısınız. O kadar çirkin bir şekilde biten hiçbir şey güzel olamaz. Hepsi yalandı."
Sayfa 39
"Onunla birlikteyken her şey çok yolunda," dedi ama ondan uzaktayken sanki canlıların dünyasından dışlanmışım gibi hissediyorum kendimi." "Şey, sabırlı olmalısın," dedi arkadaşı, "hayatı dolu dolu yaşayacaksın, kaderin bu." Lennox susuyordu ve yüzü arkadaşının görmek istemeyeceği kadar asıktı. "Umarım karşına fazla zorluk çıkmaz," diye devam etti arkadaşı; Lennox'u vicdanını rahatsız eden şeyden -her ne ise- kurtarmayı umarak. "Beni... beni cidden sevmediğinden korkuyorum bazen." "Şey, birazcık kuşkudan zarar gelmez. Fazla emin olup da salakça davranmaktan iyidir. Sen onu sevdiğinden emin ol yeter.". "Evet," dedi Lennox asık suratla, "asıl mesele bu."
Sayfa 20

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Göktürk Okur
@Gokturkokur·Bir kitabı okumaya başladı
Bir Başyapıtın Öyküsü
Bir Başyapıtın ÖyküsüHenry James
6.1/10 · 41 okunma
Reklam
Göktürk Okur
@Gokturkokur·Bir kitabı okumayı düşünüyor
O Sırada
O SıradaErman Çağlar
8.5/10 · 225 okunma
Aynı çıplak duvarlar, üstleri yatak denkleriyle dolu gardıroplar — bu yataklarda, benim gibi yalnız misafirler yatar. Müsaade edin de yatağı ben indireyim, diyordum onlara. Her evde bir yatağım vardı benim. Evlenince, bütün bu haklarımı bir süre için kaybetmiştim. Ben de evliyken, yalnız arkadaşlarım için yataklar bulundurdum. Biz başka türlü bir aileydik tabii: Ayrı bir misafir yatak odamız vardı. Pek kimseyi yatırmak kısmet olmadı orada. Duvarlarına takvimler asan evlere bir türlü benzeyemedik. Evinizi daireye çevirdiniz bu takvimlerle, diyordum onlara. Bana gülerlerdi: Evi olmayan ukala aydınların bu öfkesine, yuva sahibi cahil insanların rahatlığıyla gülerlerdi. Bir yandan da beni severler ya da acırlardı bana. Benim için, oturma odasındaki sobayı sabaha kadar yakarlardı. İnsan yer yatağından kolunu uzattı mı hemen halıyla karşılaşır albayım. Sabahları, kimseyi uyandırmadan sessizce yola koyulurdum; gezici din adamları gibi. Yalnızlığın dinini yayıyordum. (Başarılı olduğum söylenemezdi.) Ben tanrı misafiriyim; kendisinin çok selamı var sizlere. (Gülerlerdi.) Bu akşam da size yolladı beni. (Birbirlerine bakarak, gene bir şeye canı sıkılmış bunun, derlerdi içlerinden.) Yukarıdakilerin biraz canı sıkılıyor da, sen git biraz dolaş dediler bana. (İşimiz Allaha kalmıştı.) Benim hüzünlü görünüşüme saygı duyarlardı, benim için bir şeyler yapmak isterlerdi. Sana da birini bulsak Hikmet, bu bitip tükenmez dolaşmalarının bir sonu gelse. (Geldi.)
Hayalimdeki günleri bile böyle küçük hesaplarla geçirdim işte albayım. Aklımın içini örümcek ağları sardı; kafamın sandalyelerinde elbiseler, gömlekler, çoraplar birikmeğe başladı; kurduğum hayaller, bir bekâr odasının dağınıklığına boğuldu. Düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı. Belirli noktalara biriken eşya, odanın çıplaklığını daha çok ortaya çıkardı.
Sonunda bu gecekonduya düştüm. Gecekondu değil burası Hikmet, üç katlı ahşap bir ev. Peki Hüsamettin Albayım. İşte bu ahşap evimde, bir gece için de olsa, seni barındırıyorum; bir işe yaradığımı hissediyorum. Son zamanlarda neye yaradığımı pek bilemiyorum da. Belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm yataktan kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım? Uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.
Reklam
"Ey zavallı milletim dinle! Şu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında, az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Neden az gelişiyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki, sen neden geri kalıyorsun diye durmadan düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hâli ne olacak diye hayatı kendimize zehir ediyoruz. Fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için, küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. Ey şu fakir milletim! Aslında seni anlatmıyoruz. Sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. İşte onun için sana yanaşamıyoruz. Senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. Hiç utanmıyor muyuz? Hiç utanmıyoruz."
56 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Gün Olur
Gün OlurOrhan Veli Kanık
9.1/10 · 87 okunma
656 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.