"Evet, seni seviyorum budala! Tıpkı denizin, kendi dibindeki bir çakıl taşını sevmesi gibi... Evet, işte sevgim böyle kaplıyor! Ve Tanrı izin verirse, senin yanında bu kez ben çakıl taşı olacağım."
"Bir anıyı anlatmaya başlarsınız ve konu konuyu açar ilerler gider ya işte bu kitapta o şekilde. George Bowling çocukluğundan başlayarak anılarını anlatır. Bir şeylere özlem duyuyoruz. Bazen geçmişe o eski güzel günlere, bazen bir insana özlem duyup bir ah çekiyoruz. Ama elimizden bir şey gelmiyor çünkü geçmiş geçmişte kaldı. Bu kitapta da 45 yaşına gelmiş, takma dişlerine alışmaya çalışan, kilo almış, iki çocuk babası George Bowling'in tekrardan çocukluk kasabasına dönme özlemini ve hayal kırıklığını okuyoruz.
Zor yıllar geçirdiği, anne babasını kaybettiği ve savaşı yaşadığı ama aynı zamanda büyük zevkle balık tuttuğu kasabaya özlem duyan George bir gün herkesten habersiz kasabaya, çocukken bulduğu gizli göletteki balıkları tutma hevesiyle geri dönüyor. Ama hevesi boşa çıkıyor çünkü kasaba çocukluğundan o kadar farklı ki büyük bir hayal kırıklığı oluyor."
(Kitabı okurken bir yandan zavallı George diye düşündüm ama daha sonra aslında hepimizin George gibi olduğumuzu fark ettim. Etrafımızda bir savaş bir kargaşa devam ederken küçük hayatlarımızda işlerimizden şikayet ediyor yeteneklerimizi boşa harcıyoruz. Belki bizde kendi hayatlarımızı bir kitap gibi okuyabilsek kendimize acırdık.)