İnsanları sevmek, hayatı sevmek ne iyi sey... Ancak insanları sevebiliriz. Bir tek insan bütün insanları nasıl sevebilir? İki türlü: Biri; çok büyük insan adam olarak. Böylesi ne iyi! Fakat kimbilir bu işin ne eziyetleri vardır: ne işkencelerle büyük adam olunabilir. Bir de avantürye olarak insanları sevmek vardır. Bu daha çok insanları değil, hayatı sevmek demektir. Avantürye ile büyük adam arasındaki fark da; birinin insanlar, diğeri hayat üzerindeki fazla bilgi ve sevgileridir.
Bizim adetlerimizde, kız, erkeği satın alır. Parasız kızlarda çoğu zaman koca bulamaz. Bizim delikanlılarımız aşk nedir bilmezler..."Böyle şey dünyada yoktur"derler.
Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri , her şeyi severek öleceklerdir.
...sonradan çok özleyeceği bir hatıra bırakırsa o insan mesut olmak için yaratılmışlardan değildir. İnsanda en büyük intibalar, en büyük hadiseler iz ve hatırasını bırakmalıdır.
Trifon, toprağı sevmez; ona hürmet ederdi. Çünkü bir çok sevdiği orada, onun altında, aklın durduğu bir yerde yaşıyorlardı. Fakat toprağın üstünde koşan, onun üstünde beş-on para kazanmak kaygısı ile dönüp dolaşan insanlar ne tuhaf mahluklardı.
Fakat ne denli soyut görününlerse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına ihtiyaç duyarlar. Aksi takdirde kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar, nitekim onlar da hiçliğe katlanamaz. Kişi sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler, fakat hiçbir şey olmaz. Öylece bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. Beklersin, beklersin ve beklersin, şakakların zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünürsün. Hiçbir şey gerçekleşmez. İnsan yalnız kalır, yalnız, yalnız...