İnsan dediğimiz şey hem sınırları olmayan hem sınırları olan iki arada bir derede kalmış varlığın kendisidir. Ne yapsa ne etse bu gerçeği değiştirmesi zordur. Bu belirsizlik için ne yapabilirim diye sorgulasa dahi bir çözüm yolu bulamaz. Hiç soru sormadan yaşasa daha iyi...
Çoğu şeyden uzağım, kimseye karışmadan sessizce bir yaşam sürüyorum. Yıllar önce de insanları anlamazdım, yıllar geçti hâlâ anlamıyorum. Eskiden anlamaya çalışırdım ama şimdi hiç dermanım yok, haklısınız deyip geçiyorum.
Ne kadar kaçmak istesem de o yalnızlık hissi tüm zihnimi esir alıyor, ağır aksak yürüyorum durmamak için. Durursam kaybedeceğimi çok iyi biliyorum. İçimin yandığını bilsem de bir an bile soluklanmadan devam ediyorum adımlarımı atmaya...
Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar.
Nerede bulunmalı iç huzur dedikleri şey? Nereden temin edilmeli? Bir sokak köpeğinin başı mı okşanmalı yoksa küçük bir çocuğa selam mı verilmeli? Yoksa kimseye değmeden, sessizce yaşayıp kadere boyun mu eğilmeli?