Hayatın ta kendisi basit bir kayık örneğiyle ne kadar güzel anlatılabilir sorusunun yanıtı: '' Durgun bir gölde küçücük bir kayığın düzgün , mutlu gidişini seyreden bir insanın, bu kayığa kendi bindiği anda hissedeceği şeyleri hissediyordu. Bu kayıktaki yolculuğun yalnızca sakin sakin, sallanmadan oturmak demek olmadığını, kayığın nereye gideceğini akıldan bir an çıkarmamanın, durmadan düşünmenin, kafa yormanın; ayağının altında suyun olduğunu, kürek çekmek zorunda olduğunu unutmamasının, alışık olmadığı için avuç içleri acıyacağı halde kürek çekmesinin gerektiğini, bunu seyretmenin hoş bir şey olduğunu, ama yapmanın, hoş olsa bile çok güç olduğunu görüyordu. '' Saygılar Tolstoy Babacım
'' Sen beni bir kere gördün. Ben seni bir kere gördüm. İşte, gönlümüz ikiz yaratılmış. İşte Allah seni bana, beni sana vermiş. İşte sen can, ben de vücut! Sen muhabbet, ben gönül! Sen güzellik, ben aşk! Sen güneş gibi gözlerimi yaş içinde bırakıyorsun, ben gölge gibi senin, yalnız senin ayağının altında sürünüyorum! Birbirimizden burada ayrılsak ötede birleşiriz. Bugün ayrılsak yarın birleşiriz. Ayrı görünürüz, yine buluşuruz. Ayrı sanılırız, daima biriz. Gel, yanıma gel... Bana bir yardım et, ayrılsak da ayrılmasak da dünyada ya da ahirette benden başka kimseye yar olmayacaksın. ''
Fransız ihtilalinin neden yapıldığını şimdi daha iyi anlıyorum. Giyotine neden Milli Ustura dendiğini, halkın, insanların örgütlenebildiğinde neler yapabileceğini anlıyorum. Harika bir kitap.