Bir hikayenin başlangıcı bu.
Her seferinde yeni bir hikaye
Hayat buluyor parmaklarımın ucunda.
Çatısı beliriyor ilk önce.
Yapı sağlam olmalı ki bütünü taşıyabilsin.
İpekten mi olacak yoksa pamuktan mı,
Şehir için mi olacak yoksa sahne için mi? Değişir.
Pamuk daha dayanıklı oluyor.
İpek ise daha ince ve hafif.
Çekiç ve çivi gerekli bir de.
Özellikle dikkat etmeli.
Sonra dokuma işi başlıyor.
En sevdiğim kısım da bu.
Üzerine gerilmiş üç naylon iple
Önümde duruyor dokuma tezgahı.
Tutamdan ipleri üçer üçer alıyorum,
Koparmadan düğüm atıyorum.
Aynı hareketi binlerce defa tekrar ediyorum.
Tek başıma olduğum bu saatleri,
Parmaklarımın dans ettiği bu saatleri seviyorum.
Bir örgü ve sarmalanma hikayesi yazarken
Tuhaf bir bale icra ediyor parmaklarım.
Bu benim hikayem.
Bana ait değil oysa.
Evlenip aynı çatı altında yaşıyorlar diye karı koca olur mu insanlar? Aynı ana babadan oldular diye birbirlerine sahiden kardeş olur mu çocuklar? Yıllar kalbini dağlasa da içlerindeki o kor söner mi aşıkların? Her şeyi aşikar olanların sakladıkları sırlar daha mı çoktur?
... O çocuklar - kent çocukları- için arsa, ova demek, kır demek, bozkır demektir. Çürük tahta perdelerle, göklere yükselen apartmanlarla sınırlanmış küçücük bir toprak parçası, o çocuklar için sonsuzluk ve özgürlük demektir.
...