Neye baksam bulantı, neyi işitsem kaba, insanlar demode ve boş hayatlarının evrende bir yıldıza benzediğinden emin ve her şey lafta... Bu karakterler beni öyle bir yere koyuyor ki kitabı okurken insanı sorgulamaktan alamıyorum kendimi. Ey insan, bu kadar mı benzersin bir kase çorbada yüzen sineğe?
Treplev'e zerre üzülemedim. Nina da batsın batabildiği kadar.
MartıAnton Çehov · İndigo Kitap Yayınları · 201920,2bin okunma
Balkondan bakıyorum yola. Az ötede olduğunu bildiğim kavşak kilometrelerce uzakta görünüyor. Başımı aşağıya çevirdiğimdeyse metrelerce altımda olan toprak sanki bir adım mesafede. Giriş katta falan otursam gömülü mü hissederdim kendimi diye düşünüyorum. Sonra yola çıkasım geliyor ama yol da kilometrelerce uzuyor. Yürüsem dönebilecek miyim kavşaktan? Neden hep ait olduğum yerden uzaktayım ya da kovuluyorum ki? Toprak niye bu denli yakın, yol neden böylesine uzun? Korkum yok yüksekten, karanlıktan, hareketsiz bir şekilde kapalı bir yerde bulunmaktan. Korkum başka bir şey seziyorum. Ama neden bulamıyorum? Neden yorulmuyorum kendimi yiyip bitireceğimi bilsem de düşünmekten? Ya her şey gerçeklikten kopuk yüzüyor kirli bir suda. Ya da ben gerçek değilim. Bilmemekten mi korkuyorum yoksa bildiklerimden mi?
Kötümser olması kuvvetle muhtemel. Çoktan ölmüş bir adamın eseri. Bunu neşe kalemi ve hüzün mürekkebiyle yazdım; böylesi bir birleşmeden ne doğabileceğini önceden kestirmek zor olmasa gerek.