Sabahları hâlâ
yatağında kitap okuyor, hayal kuruyordu, ama çarpılmış zihni
artık nesnelerin uzağında durup kendine dönüyor, üstelik
derinleşmiyor, tıpkı bir ayna karşısındaymış gibi, haz ve
cilveyle, hayranlıkla kendini seyrediyordu.
Artık kendisiyle tanışmışken, denizde yol yol çizgiler açan tekneleri
seyrettiği sırada saatler boyunca onunla sohbet eden, ona hem
çok uzak hem çok yakın olan, içindeki kardeş yabancıyla tanışmışken hazza gömülmenin ya da hareketliliğe kapılarak kendinden geçmenin iyi olmayacağını da seziyordu belli
belirsiz.
En büyük kepazeliğim her an, en kızgın anlarda bile, hiç de kötü, hırçın bir insan olmadığımı, sadece serçeleri ürküten kaynana zırıltıları misali kuru gürültü çıkardığımı utana sıkıla idrak etmemdir.