Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa

Siz de rahattınız o zamanlar. Ya şimdi? Geçenlerde bir asker Plevne'den bahsediyordu. Ne yani, sizin kavganız Plevne'den beter mi?
Reklam
Enginden engine koşarken rüzgar, Bende bir yolculuk heyecanı var… Yattığım kayaya çarpan dalgalar Çıkıver bir sonsuz sefere diyor..
Abdulkadir Geylâni bir gün nefsinin ağzından köpek şeklinde çıktığını görür. Nefs yürür, orada duran yemeğe doğru gider. O zaman Abdulkadir Geylani şöyle der : "Nihayet ağzımdan çıktın ; bir daha seni içime almayacağım." Bu sırada bir hitap duyulur : "Nefsini içine al, biz seni onunla seviyoruz.!" Dava nefsi atmak değil, nefsi adam etmektir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İslam eskilik ölçüsüyle ezel kadar eski, yenilik ölçüsüyle ebed kadar yenidir.. Bunu anlayacak ve anlatacak cihan çapında fikirlere ihtiyaç.. Yoksa, her biri mukaddes kaidelerin papağanvari ezbercilerine değil... Bu noktada, İslam hikmetlerini temsil noktasında, sıfır halimiz... Mütefekkir yetiştiremiyoruz. Çıkanlar da hep sahte... Müçtehid yok; ancak hakkiyle yerine getirilmiş içtihadların yenileyicisi var...
Dava İslam'ı icad etmek değil keşfetmek.. Bu sözüme dikkat: İcad etmek değil, keşfetmek... İşte beklenen inkılabın esası ve işte Büyük Doğu... İslam'ı yenileştirmek değil... Çünkü, o ebedi yeni..
Reklam
Akılcı geçinenlerin çoğu gerçek akıldan mahrum mahluklar.. Bir İmam-ı Gazali'yi, bir (Bergson)u okusalar görürler. İmam Gazali aklı harikulade izah eder : "Gördüm ki," der, "Akıl mahduttur, sınırlıdır, yolu ve rolü çizilidir, onunla erilemez.. Anladım ki, herşey Resulün ruh feyzine tutunmaktan ibarettir... Ona yapıştım ve kurtuldum."
Mevlana'nın bir misali var: Bir katır gelir, bir yere çişini koyuverir. Bir çukur.. Çukur dolar, pis bir sıvı.. Ve bir çöp düşer üstüne... O çöpe bir sinek konar, kendisini okyanusta zanneder! Harika teşbih!.. İşte bunlar, bizim gibi okyanusta kulaç atan adamlara, "şunlara da bak!" diye alay eden sineklerden başka birşey değildir!.. Bunlar akılcı geçinirler..
Anlatıldığına göre Malik B Dinar(rh.a) döşeğinde yatıyordu. Canı bir bardak ballı sütle sıcak pideyi bandırarak yemek istedi. Hizmeyçisi gidip isteğini yerine getirdi. Malik B Dinar (rh.a) onları eline aldı ve bir süre onlara baktıktan sonra, —Ey utanmaz nefis! Otuz sene sabrettin, şurada azıcık bir ömrün kaldı, dedi ve elindeki bardağı fırlattı, nefsinin isteğine karşı sabretti ve vefat etti..
İşte, salik, eğer bu sözlere kulak verip gayreti döner, azmi de pörsürse, bu yola girmişken sonra ondan sırt çevirirse, daha sonra yine o kahrolası şeytan ona der ki: "Allah, farzlarını eda edenlere nasıl muhabbet ederse, tıpkı bunun gibi ruhsatlarını kabul edip onlarla amel edenlere de öylece muhabbet eder. Kul, Mevla'sının bağışlamasını nasıl severse, O da onun ruhsatıyla amelini öyle sever. Öyleyse nefsine karşı şiddetli olmayı bırakıp incelikle davran ki, o senin bineğindir. Nitekim Hak, 'Allah size kolaylığı murad ediyor, zorluğu murad etmiyor, Size Dinde zorluk yoktur' buyurmuş, kullarına bütün acımasıyla onlar için yumuşaklık ve rahatlık murad ettiğini duyurmuştur." Eğer salik bu söze kulak verir, fıkıh bilginlerinin belirttikleri ruhsatlara meyledip onunla amil olursa, şüphesiz ki o, helal-haram arası şüpheli olan şeyleri yemekten çekinmeyip harama yakın düşmüştür. Belli ki, şüpheli şeyler kalbi karartır ve karanlığa boğar. Böylece o kalbin karanlığı sebebiyle helali farkedemeyip harama düşer; salik olmaz, halik(helak edici) olur..
Salik, "Nefsi Emmare" makamındayken, lanet olası şeytan onu Hak yolundan kesmek geri çevirmek için gelir, der ki : "Senin bu yolda ne işin var, bu öyle yoldur ki, bu yolun yolcuları hep göçüp gittiler. Bu yola aid bir kaç ibare ve ıstılahtan başka bir şey kalmamıştır. Oysa sen, öyle bir zamandasın ki, bu zamanda Dinini koruyan, avucunda kor tutan gibidir. Madem muradın Hakk'ın irfan yoluna girmektir, peki, kimin eliyle gireceksin? Hani müşahede ve müşahade ehli? Hani hal ve keramet erbabı? Onların hepsi dünyadan göçüp gittiler. Çoğunun gelenek ve adetleri sönmüş, bitmiştir. Derhal sen onlardan yardım dileyip, şeriatın zahirinde kalmakla kanaat et ki, o senin için kurtuluş ve rahattır."
Reklam
Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur : "İhtiyar kimse yaşlılıktan dolayı boyun kemikleri birbirine geçse dahi o, dünya sevgisinde gençtir. Ancak takva sahipleri böyle değildir. Onlar ise pek azdır." (İbnü'l Mübarek, ez-Zühd. Ayrıca bk. Buhari, Müslim)
Kul dünyanın basitliğini gördüğü, ahiretin de ihtişamının farkına vardığı zaman artık dünyaya tenezzül etmez. Doğudan batıya dünyanın bütün nimetleri kendisine verilse dahi o dönüp bakmaz. Dünyadaki nasibinin azıcık bir şey olduğunu, bunun da insanı kederlendiren, midesini bulandıran şeyler olduğunu bildikten sonra nasıl ona iltifat etsin ki? İnsan böyle bir dünya ile nasıl sevinebilir? Ahirete iman eden birinin kalbinde dünya sevgisi yerleşebilir mi?
Dünya sevgisini kalpten çıkarıp atmaya gelince ; bunu gönülden çıkarmak gerçekten zor bir iştir. Bu öyle müzmin bir hastalıktır ki onun tedavisinde öncekiler ve sonrakiler aciz kalmışlardır. Onun tek bir ilacı vardır, o da ahiret gününe iman etmek; oradaki azabın büyüklüğüne ve sevabın çokluğuna inanmaktır. Kişi ne zaman bunlara yakıni bir iman ile inanırsa dünya sevgisi ondan çekip gider. Çünkü değeri büyük olan şeyleri istemek, kıymetsiz olan şeyleri kalpten silmek demektir.
Nefsin arzuları ve terbiyesi
Anlatıldığına göre Malik B Dinar(rh.a) döşeğinde yatıyordu. Canı bir bardak ballı sütle sıcak pideyi bandırarak yemek istedi. Hizmeyçisi gidip isteğini yerine getirdi. Malik B Dinar (rh.a) onları eline aldı ve bir süre onlara baktıktan sonra, -Ey utanmaz nefis! Otuz sene sabrettin, şurada azıcık bir ömrün kaldı, dedi ve elindeki bardağı fırlattı, nefsinin isteğine karşı sabretti ve vefat etti.
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.