Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zümrüt Ateş

Ait oldugu yeri bulamamisti cünkü. Kendini buldugu her yere uyum saglamis, iste ve eglencede iyi olmasi sebebiyle, haklar için savaşma ve karşısındakinde saygi uyandırma istegi ve yetenegi sayesinde her zaman ve her yerde sevilen biri olmustu. Ama hiçbir yere kök salamamisti. Etrafındakileri memnun edecek kadar uyum sağlamış ama kendisi tatmin olamamisti. Her zaman bir huzursuzluk hissivle altüst olmus, daima ötelerden gelen bir agriyi duymus, kitapları , sanatı ve aşkı buldugu ana kadar hep dolasmis ve aramisti.
Sayfa 276Kitabı okudu
Reklam
He is more myself than I am. Whatever our souls are made of, his and mine are the same. If all else perished and he remained, I should still continue to be, and if all else remained, and we were annihilated, the universe would turn to a mighty stranger. He’s always, always in my mind; not as a pleasure to myself, but as my own being.
Doyumlarımızın peşinden koşturup durdukça "hayata yapıştıkça", mutlu falan olmuyoruz; olsa olsa, mutluluğun yerine koyduğumuz birtakım hazların, gergin ve belirsiz dünyasında yaşayıp gidiyoruz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bugün iş saatleriyle boş zaman giderek iç içe girdikçe ve yaşamımızın her anı boyunca bizden üretken olmamiz istendikçe, iş günündeki ayrımlar yok olmaktadır. Elinizdeki akıllı telefonlarla aslında hic bir zaman işin dışına çıkamıyorsunuz veya mesai dışı çalışmış oluyorsunuz. Dahasi sayıları giderek artan bir grup insan icin sürekli erisilebilir olmak,sadece is saatleriyle ile bos zaman arasindaki sınırları muglaklastirmakla kalmayip geceleri ve uykuyu da kemiriyor.Her an her saat e-postalarini kontrol edebiliyor, ayakkabi satin alabiliyor, güncel gelismeleri takip edebiliyor veya porno sitelerine girebiliyorsunuz.Degere el konma süreci,yaşamımızın her anini kuşatma eğilimindedir. Asla uyumayan küresel bir sistem icinde üretip tüketmekteyiz. Neoliberalizmin durmak bilmeyen ritmi altinda, Jonathan Crary'nin söyledigi gibi "zamandan mahrum bırakılmaktayız”.
Kuşkusuz bizi alıklaştıran, bizi bizden alan “zavallı bir mucizedir” tüketim korumacılığı, bir gençlik banyosu yaparcasına dönüp dönüp ona dalıyoruz, tecimsel büyüklüğün her şeye razı büyülenmiş kurbanları olarak kalıyoruz hep. Ne benimseme ne de yadsıma, bir rahatsızlık, bir sıkıntı ama; ne olursa olsun herhangi bir şeyden, bu dünyanın bize sağladığı yarar ve kolaylıklardan olduğu kadar onun eleştirisinden de vazgeçebilme olanaksızlığı yani. Moderniteyi yermeyle övme arasında bu gidiş geliş, küçümseyenlerle göklere çıkaranlar arasında yerini bulmanın olanaksızlığı bundan.
Reklam
Bankalarımızla Faust’un yaptığı gibi minik sözleşmeler yapıyoruz ve Mefistofeles gibi şöyle deniyor bize: imzala ve her şeye sahip ol!
Mutlu keyifli bir yok oluş bu, bir yenilemenin başlangıcını haber veriyor çünkü. Bu durumda inanılmaz olan nesnelerin yeniden doğmak için ölmeleridir: parçalanmaları teknik olarak hesaplanmıştır dayanıklılıkları bizi bunaltabilir, bu çılgın zevkten yoksun bırakabilirdi. Biz kendimiz değişmeyelim diye bütün bir dünya değişiyor. Değeri azaltılmış bir dindir tüketim, süpermarketlerin kiliselerini, reklamlarında incillerini oluşturduğu, nesnelerin sonsuzca yeniden dirileceği inancıdır.
Tüketim korumacılığı hakkında, en uç noktasına, insanların nesnelere köle oluşuna dek götürülmüş mülkiyet içgüdüsü benimsediğini söyledik. Oysa bir varlık kültüründen çok dolaşım kültürü içinde yaşıyoruz biz. Eldeki malların bir son kullanım süresi olmak zorundadır nasıl yok edilecekleri planlanmış modalarının geçme zamanı programlanmıştır. Sahip olmak sürekliliği getirse de nesnelerimizin pek kısa ömürlü bir çekicilikleri, kısa serileri vardır yalnızca, modaları çabucak geçiverir; Kendilerinin de ayağı kaydırılmadan önce bir an için güzel olacak biçimde ışıldayan yeni nesneler onların pabucunu dama attırır. Sırf tüketmek ve yerlerine yenilerini almak için satın alırız onları. Bir malın değer yitirmesi çabuk ve genel olmak zorundadır, bizim zenginliğimiz koruyup saklamaya değil savurganlığa dayalıdır çünkü.
Gürültüden yıkılan bu cehennem başkenti benzeri alışveriş merkezlerine bir şeyler satın almak için gidilmiyor yalnızca, bir amaç da her şeyin orada el altında durduğunu saptamaktır. Zenginlik tanrısının varlığını ona dokunabileceğini gerçekten sürtünülebileceğini ve onun koklanabileceğini doğrulamak için gelinir oraya. İşte lüksle olan dolaysız yakınlıktır şaşırtan, daha ilk adımda allak bullak eden. Derilerinden süt ve bal akan, insanı zayıflıklarından nihayet arındığı bir Vaat Edilmiş Toprak Kokusu solunur burada.
Reklam
Ne yapacağını bilenlerin sabırlı kızgınlığı var içimde.
Ne istediğini bilmekten Ve her şeyi isteyerek yapmaktan bahsediyordu herkes Oysa artık hiçbir şeyi isteyerek yapmayan Gününü değil Kökünden sökülmeyi bekleyen bir ağaçtım Bir ağaçtım ve diyordum Elbette yalnızlık kapacak ormandan ayrılanı Elbette bitmeyecek hiçbir şey Elbette ortasında kalacağız her yerin Ama istemeye istemeye büyümüş bir ağaç daha ağaçtır Biri beni bulsun diye beklemediğim yeryüzü daha yeryüzü
Önümde olan her şey bir serap gibi gelmeye başlıyordu. Sanki rüzgâra kapılıp her an savrulup gidecek gibi. Ellerimi açarak dikkatle baktım. Şu an yaptigim işin bir amacı var mıydı acaba? Neden yaşama böylesine sarılmam gerekiyordu?
Oysa benim ruhumda savaş var Durmadan ölüyor içimdeki insanlar.
293 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.