Bu müzik, sadece bir müzik olarak değerlendirilemezdi. Bu seste, Ortadoğu'ya özgü bir kaypaklık, bir kandırmaca, bir yalan, güç süz olanı ezme, güçlünün önünde ise el etek öperek riyakârca eğilme demek olan bir yaşam üslubu vardı.
Aşk, seyredilebilen ve dışarıdan bakılarak anlaşılabilen bir şey değil. Onu ancak yaşayanlar biliyor ve ne acıdır ki yaşayanlar da anlatamıyor. Çünkü hiçbir kelime, kavram ya da cümle bir aşkın insana tattırdığı hazzı, acıyı, neşeyi ya da hüznü anlatabilecek yeteneğe gelmedi henüz.
Yeteneklerimi, sevgisizlik yüzünden boşuna harcamıştım: Resim yapmayı becerebildiğim halde, resmini yaptığım şeyi bir türlü sevemediğim için, resimler biçimsiz olmuştu, yarım kalmıştı.
Bunları söylerken kucağındaki iPad'i işaret ediyordu. O zaman hayatı, aşkı, ölümü, felsefeyi, edebiyatı 140 karakterlik tweet'lerle ifade eden bir kuşakla konuştuğumu daha derinden kavradım. Aramızdaki uçurum kapanmayacak cinstendi.