"Benim burada ne işim var?" diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için tamamıyla sizin suçunuz gibi hissettiğiniz?
Gündelik hayatta birkaç dakikalığına temas ettiğin insan kalabalıklarından seni anlamalarını bekleyemezsin ve gülümseyen bir çift göze denk gelmediğinde yalnız olduğunu iddia edemezsin.
Her mutsuzluğun ötesinde yeni bir yaşam bekler ama insana özgü bir yeteneksizliktir yaşayamamak! Yoksa hangi balık boğmuş kendini; hangi serçe atlamış ki damdan.
Dostoyevski
Bir anda aklına yıllar önce okuduğu kırık cam teorisi geldi. Psikolojik bir yaklaşım olan bu teoriye göre, bir binanın camlarının çoğunun kırık olması durumunda insanlar diğer camları kırmak konusunda en ufak bir endişe yaşamazlardı. Hatta çoğu zaman bunu sırf eğlenmek için yaparlardı. Kimse bunun suç olabileceğini bile düşünmezdi. Benzer durum insanlar için de geçerliydi. Bir kimsenin kırıklıklarını ve zayıflıklarını gören insanoğlu, bu kişinin acılarına taş atmaktan ve onu daha çok kırmaktan asla çekinmezdi.
Ancak değil mi ki karnınızı doyurmak için öldürüyor, susuzluğunuzu gidermek için bebeğin sütünü anasından çalıyorsunuz, o halde ibadetiniz yemek içmek olsun.