Dostoyevski, okumayı çok sevdiğim ve karamsar içeriklerine rağmen okurken beni güldürebilen bir yazar. Enerjik bir ruh halindeyken eserlerini okuyamıyorum. Dolayısıyla Ecinniler'e de ruhen pek iyi hissetmediğim bir dönemde başladım. Sindirilmesi kolay bir kitap değil. Okuyucunun siyasi ve edebi açıdan bir altyapısının olması gerek. Karakterler ve olaylar çok fazla ancak bu benim için bir sorun teşkil etmedi. Betimlemelerin çoğu zaman sıkıcı bir hal alması olumsuz olarak değerlendirebileceğim tek konu. Belirli edebi ve siyasi karakterlerin roman içinde yerilmesi çok hoşuma gitti. Dostoyevski'nin karakter analizi konusundaki muhteşem yeteneği sayesinde kitaptaki her bir karakteri rahatlıkla özümsedim. Kitabın ana karakteri Stavrogin, Suç ve Ceza'nın Raskolnikov'unu anımsattı ancak Raskolnikov karakterinin aksine Stavrogin'i sevmiştim -ta ki Piskopos Tihon'a itiraflarını okuyana kadar- Raskolnikov'un sürekli buhranlı ve karamsar ruh haline, ikircikli yapısına karşın Stavrogin'in umursamaz ve kararlı tavrı çok hoşuma gitti. Benzer şekilde annesi Varvara Petrovna'nın sert duruşunu da beğenmiştim. Bende en çok acıma duygusu uyandıran karakter Stepan Trofimoviç oldu. Buna karşın oğlu Pyotr Verhovensky'den nefret ettim. Kitap, başlarda pek ilerlemiyor ancak belli bir yerden sonra hızla akıyor. İşlenen cinayetler, ölümler, intiharlar... Özellikle son kısım beni müthiş etkiledi. Art arda gerçekleştirilen intiharlar öylesine sarsıcıydı ki tavana bir ip de ben asmak istedim. Kitabın etkisinden hiçbir zaman tam olarak çıkabileceğimi sanmıyorum. Dostoyevski'nin önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.