Sadece ulaşılmaz olduğu için taparız mükemmelliğe. Ulaşabilsek elimizin tersiyle iterdik zaten. Mükemmel olmak insan olmamak demektir. Çünkü insanoğlu kusurludur.
Cennete gizli bir nefret duyarız – ve bakın şu zavallıya ki gökyüzünde kırlar olsun istiyordu. Hissetme yetisine sahip bir insanı ne soyut sarhoşluklar, ne de maddi alemin harikaları tatmin edebilir: Küçük evlerde buluruz mutluluğu, tepelerin yamaçlarında, mavi bir denizdeki yemyeşil adalarda, ağaçların altında uzanan patikalarda ve atadan kalma eski evlerde saatlerce dinlenmekte – daha önce hiç böyle şeyler yaşamamış olsak bile. Gökte kır yoksa, gök hiç olmasın daha iyi. Öyleyse hepsi hiç olsun ve bir düğümü bile olmayan bu roman bitsin.
Kusursuzluğa ulaşmak için insan ruhunun erişemeyeceği bir soğukluk gerekir bize; be ne var ki o zaman da, kusursuzluğu sevebilecek insan yüreği kalmazdı.
Kusursuzluğa taparken, kusursuzluğa uzanan, büyük sanatçıları yaratan o gerilim büyüler bizi. Kusursuzluk için sarfedilen bu çabayı severiz, ama tam da bunun için, sadece çaba olduğu için.
öyle yorgunum ki,
huzur bulamıyorum artık...
yaklaştığım her şey
yalnızca bir bulantı
ve daha uzağa kaçmam gerek...
ah, çekici kadınlar,
tükenmiş çapkının,
düş gören bir genç gibi,
çılgınca sarılıp zevk almadığı artık..
baş döndürücü koşuş
artık yıldızları bile göremeyen,
çok yorgun oldukları için..
nasıl elimden gelir artık,
bütün bu ürpertiler,
bu solgun çizgiler arasında, durdurmak hayatımı,
kocaman , karanlık bir ürperme olan
tıpkı kör bir yıldırım gibi..
gözlerim de söndü..
siyahı gecenin
daha uzağa itiyor beni..