Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gurunun çiğnenmesine,
Sevginin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş,
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
Kötülere kul olmasına iyi insanın?
Kör et gözlerimi; yine de görürürüm seni,
kapat kulaklarımı, yine de duyarım,
ayaklarım olmadan da gelebilirim sana,
çağırabilirim seni ağzım olmasa da.
Koparsan da kollarımı, tutarım seni,
yüreğimle, ellerimle olduğu gibi,
kapatsan da yüreğimi, beynim çarpacak
ve beynime salsan da alevler,
kanımın her damlasında taşırım seni.
Elveda dostum benim, elveda,
Can dostum seninle dolu göğsüm,
Çok önceden belirlenen bu ayrılık,
Buluşmayı vaad ediyor ilerde bir gün.
Elveda dostum el sıkışmadan, konuşmadan,
Üzülme ve kaşlarını eğme mutsuz.
Ölmek yeni bir şey değil dünyada,
Ama yaşamakta daha yeni değil kuşkusuz.
Canavarlarla savaşan bir kimse,
bu sırada kendisinin de canavara
dönüşmemesine dikkat etmeli.
Uçurumun içine uzunca bakarsan,
uçurum da senin içine bakacaktır.
Ben, Hamza. Şatila Kampı’nda bilinen ismiyle Doktor Hamza. İsmime aldanma, her zaman ufak tefek bir adamdım. Kuru bir iman tahtası! Annen ise sanki tam büyüyecekken annesinin karnından erkenden atılmış bir kız çocuğu. İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki!
Saat beş nalburları pencerelerden,
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiç bir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin, bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan, bütün insanları anlar.